Umutlar Tusunami Altında Kalmış Gibi
Mümin Ağcakaya
Sokak röportajlarına çıktığımız zaman tanıdık tanımadık birçok insanla kısa süreliğine de olsa bir diyalogumuz oluyor. İnsanlara soru sormadan önce psikolojilerini anlamaya çalışıyoruz. Gergin ve sinirli olanlara soru sormadan teğet geçiyoruz. Çünkü yürüyüşünden nasıl bir ruh halinde olduğu bir biçimde anlaşılıyor.
Kadrajımıza takılan insanların çoğunun psikolojilerinin iyi olmadığı anlaşılabiliyor. Bu yüzden mikrofonu görünce konuşmamak için karşılaşmak istemiyorlar ve yönünü değiştiriyorlar. Mikrofona konuşanların çoğunluğu da; genelde üzgün, moralsiz ve gelecekten umutsuz olduklarını belirtiyorlar. Çünkü yarın için kendilerini güvencesiz görüyorlar. Bu yüzden de çoğunun gelecekte gerçekleştirecekleri bir hayali bile yok. Daha çok günü geçirmeye odaklılar.
Ekonomik sıkıntılar içinden kendilerine nasıl bir yaşam yolu açacaklarının bilinemezliği, hayatlarının karmaşıklığı içinde cadde boyunca insan kalabalıkları arasında akıp gidiyorlar. Yaşam her gün bahar havasında olmuyor. Bazen kimileri için o kadar ağırlaşıyor ki; ucunda ışığı görülmeyen bir tünele girmiş, sonu gelmez bilinemezliğe yürüyorlar. Zaman onların sırtında sanki ağır bir yük gibidir. Yaşadıkları sıkıntı ve sorunlarına çözüm bulamamanın çaresizliğinin ağırlığında yürüyorlar. Yaşam çoğunda sadece gün geçirme olarak anlıyorlar. Çünkü acının bütün renklerini yaşamış, başlarından eksik olmamış, umutları hayale dönmüş gibi. Yüzlerinde umutsuzluk içinde umudu yeşertecek mecali kendinde bulamamanın, sıkıntılarına bir çıkış yolu bulamamanın çaresizliği okunuyor.
Sırtlarında bu ağır yükle yol alırlarken kimseyle karşılaşmak bile istemiyorlar. Çünkü tanıdık veya dostuyla sohbet etmek için bir cafeye oturduğunda ortaya çıkacak faturanın cebindeki parayı karşılayamama endişesi ya da akşam eve götüreceği ekmek parasını, çocuğuna vereceği harçlık aklına geldiğinde; gideceği mekâna odaklı olarak yol alıyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.