Yahya ÖGER

Yahya ÖGER

Evlilik Krizi: Hukuki Boşluklar ve Toplumsal Beklentilerin Yükü

Evlilik Krizi: Hukuki Boşluklar ve Toplumsal Beklentilerin Yükü

Son dönemlerde gençler arasında evlilik oranlarının düşmesi ve evliliğe dair olumsuz bakış açılarının artması, toplumun geleceği açısından ciddi bir tartışma konusu haline geldi. Özellikle genç erkeklerin evliliğe mesafeli duruşu, yalnızca ekonomik sebeplerle değil, aynı zamanda hukuki düzenlemelerin adaletsizliği ve toplumsal rollerin eşitsiz yüküyle de ilişkilendiriliyor. Bir gencin, "Kadın haksız olsa bile yasalar onun yanında olduğu sürece..." şeklinde özetlediği tepki, bu kaygıların yansıması niteliğinde. Peki, evlilik kurumunu tehdit eden bu sorunlar neler ve nasıl aşılabilir?

Hukuki Sistemin Dengesizliği ve Mağduriyetler

Türk hukuk sistemi, aile içi anlaşmazlıklarda genellikle kadınları koruyucu bir yaklaşım benimsiyor. Ancak bu koruma, zaman zaman erkeklerin mağduriyetlerini görmezden gelen bir adaletsizliğe dönüşebiliyor. Örneğin, boşanma davalarında mal paylaşımı, nafaka ve velayet konularında erkekler, haksız yere yükümlülük altına sokulabiliyor.

  • Nafaka Sorunu: Süresiz nafaka uygulaması, bazı durumlarda erkeklerin uzun yıllar boyunca ekonomik olarak sıkıştırılmasına yol açabiliyor. Kadının çalışma imkânı olmasına rağmen nafakanın devam etmesi, adalet duygusunu zedeliyor.
  • Velayet ve Babaların Çocuklarından Koparılması: Boşanma sonrası velayetin büyük oranda anneye verilmesi, babaların çocuklarıyla ilişkisinin kopmasına neden olabiliyor. Bazı durumlarda, çocuklar babalarına yabancılaştırılıyor.
  • Asılsız İddiaların Etkisi: Boşanma sürecinde "şiddet" veya "psikolojik baskı" iddialarının delilsiz kabul edilmesi, erkeklerin haksız yere cezalandırılmasına yol açabiliyor.

Bu durumlar, genç erkeklerin evliliği bir "risk" olarak görmesine neden oluyor. Evlenmenin getireceği hukuki yükümlülükler, birçok gencin "Resmi nikâh yerine birlikte yaşamayı tercih ederim." demesine yol açıyor. Sosyal medya platformlarında sıkça dile getirilen bazı örnekler, birkaç yıl süren bir evliliğin ardından ömür boyu nafaka yükümlülüğü altında kalan erkeklerin yaşadıkları mağduriyetlerle dikkat çekiyor. Bu örnekler, gençler arasında evliliğe karşı güvensizliği besleyen en önemli argümanlardan biri haline gelmiş durumda.

Toplumsal Beklentilerin Ağırlığı ve Rol Çatışması

Hukuki sorunların yanı sıra, toplumun genç erkeklere yüklediği ağır sorumluluklar da evlilikten soğutan faktörlerden biri. Günümüzde kadınların ekonomik özgürlüğü artmış olsa da, geleneksel beklentiler hâlâ devam ediyor.

  • Ekonomik Yükün Tek Taraflı Olması: Birçok genç erkek, evlilik öncesinde "ev, araba, maddi güvence" sağlamak zorunda hissediyor. Oysa aynı beklenti kadınlar için genellikle geçerli değil.
  • Modern İlişkilerdeki Çifte Standartlar: Bazı kesimlerde, kadının çalışması "özgürlük", erkeğin ev işlerine katkısı "modernlik" olarak görülürken; erkeğin maddi yetersizliği "başarısızlık" olarak yargılanabiliyor.
  • Saygı ve Emek Karşılığı Beklentisi: Bir gencin dediği gibi, "Kadınlar babalarının 55 yılda yapamadığı şeyleri 25 yaşındaki erkeklerden bekliyor." Bu durum, erkeklerin kendilerini yetersiz hissetmesine ve evlilikten kaçınmasına sebep oluyor.

Özellikle şehirli gençler arasında gözlenen bir başka eğilim, kariyerini, evliliğin duygusal ve maddi yükünden daha öncelikli görme eğilimi. Kırsal kesimde süren “başlık parası”, “düğün yükü” gibi geleneksel pratikler de hâlâ ciddi caydırıcılık yaratıyor. Böyle bir ortamda, evlilik bir ‘ortak hayat’ değil, ‘yük paylaşımı’ gibi algılanıyor.

Çözüm Yolları: Adil Bir Sistem ve Toplumsal Dönüşüm

Bu krizi aşmak için hem hukuki düzenlemelerde hem de toplumsal zihniyette köklü bir dönüşüm şart:

  1. Nafaka Reformu: Süresiz nafaka yerine, belirli şartlara bağlı ve adil bir nafaka sistemi getirilmeli. Örneğin, çalışabilir durumda olan tarafın belirli bir süreden sonra nafaka almaması esas olmalı.
  2. Velayette Eşitlik: Çocukların hem anne hem babayla sağlıklı ilişki kurabileceği bir velayet düzeni oluşturulmalı. Ortak velayet sistemine geçiş değerlendirilmeli.
  3. Delil ve İspat Mekanizmaları: Boşanma davalarında asılsız iddiaların önüne geçmek için daha titiz bir delil sistemi uygulanmalı. Savunma hakkı güçlendirilmeli.
  4. Toplumsal Rollerin Yeniden Tanımlanması: Kadın-erkek eşitliği yalnızca haklar değil, sorumluluklar açısından da dengelenmeli. “Kadın evlenirse işi bırakır” ya da “erkek eve bakmak zorunda” gibi kalıplar terk edilmeli.
  5. Evlilik Öncesi Eğitim: Çiftler, evliliğin hukuki ve duygusal sorumlulukları konusunda bilinçlendirilmeli. Aile içi iletişim, problem çözme ve ortak yaşam kültürü gibi konulara odaklanılmalı.
  6. Medya Dili ve Toplumsal Anlatılar: Televizyon dizilerinden sosyal medyaya kadar evliliğin ya romantize edilmesi ya da yalnızca trajedi olarak sunulması, gençlerin zihninde sağlıklı bir model oluşmasını engelliyor. Daha gerçekçi ve dengeli temsil biçimlerine ihtiyaç var.

Sonuç: Evlilik Yeniden Cazip Hale Gelebilir mi?

Evlilik kurumunun geleceği, adaletin ve karşılıklı saygının tesis edilmesine bağlı. Gençlerin evlenmekten kaçınması, yalnızca bireysel bir tercih değil, sistemik sorunların bir sonucu. Hukuki düzenlemelerin adil hale gelmesi ve toplumsal beklentilerin makul bir zemine oturması durumunda, evlilik yeniden güvenli ve mutluluk vaat eden bir kurum olarak görülebilir.

Aksi takdirde, yakın gelecekte evlilik oranlarındaki düşüş, aile yapısını derinden sarsacak boyutlara ulaşabilir. Bu durum; yalnızlaşma, duygusal tatminsizlik ve doğurganlık oranlarında gerileme gibi sosyolojik sonuçlar doğurabilir.

Bu nedenle, hem devletin hem de toplumun, gençlerin kaygılarını ciddiye alarak adım atması gerekiyor. Unutmamak gerekir ki, sağlıklı bir toplum, ancak sağlam ailelerle mümkündür. Evliliğin cazibesini artırmak; sadece hukuki güvenceyle değil, anlayış, sorumluluk ve karşılıklı fedakârlıkla mümkündür.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Yahya ÖGER Arşivi
SON YAZILAR