Zülküf Kışanak

Zülküf Kışanak

Geliyê Sora, sırtını Bagok’a veren köy…

Geliyê Sora, sırtını Bagok’a veren köy…

Geliyê Sora, Nusaybin’e bağlı bir Êzidî Kürt köyüdür. Köy, bölgenin efsanevi Bagok dağlarının güney yamacında, üç derin vadinin kesiştiği bir yerde kurulmuş. Bu dar ve derin vadi, güney yönünde bereketli Nusaybin ovasına, kuzeyde ise sağ vadiden Midyat’ın Êzidî köyü Bacinê, sol vadiden ise Bagok dağının zirvelerinde yer alan Süryani köylerine açılıyor. Sarp dağlarla çevrili kayalık yerde kurulu Geliyê Sora köyü, bölgede yaşayan Êzidîlerin alt kastını temsil eden müritlerin merkezi, yakınlarındaki Fisqîn köyü üst kast olan pîrlerin merkezi, Xanika Şêxan ise orta kast olan şeyhlerin merkezi konumundaymış. Geliyê Sora köyü, aynı zamanda Êzidîlerin bölgede yaşanan sosyal ve siyasal gelişmelere, yeniliklere, yani dış dünyaya açılan kapısı konumundaymış bir zamanlar. Sarp dağlık alanda kurulu bulunan köyün tarıma uygun arazileri ise vadinin bittiği, Nusaybin ovasının başladığı uçsuz bucaksız düzlük bölgede yer alıyor. Köylüler, tarih boyunca dağlık alanda koyun, keçi gibi küçükbaş hayvan besleyerek, verimli arazilerin bulunduğu ova kısmında ise buğday, arpa, yulaf gibi kuru tarım yaparak geçimini sağlamış...

*

Êzidî inancına göre her tarafı suyla kaplı, karanlık ve ıssız olan dünya, Nisan ayının 13’ünden sonra gelen ve “Çarşema Sor” olarak ifade edilen ilk Çarşamba gününde bugünkü şeklini, yani yaşanabilir halini almış. Bu inanışa göre Nuh’un durduğu Cudi dağının hemen güneyinde yer alan kutsal vadi Laleş’e gelen Tanrı’ın elçisi Melekê Tawus tarafından mayalanan dünya, 14 katmanlı olarak yer ve gök biçiminde Çarşema Sor gününde son halini almış. Melekê Tawus ve diğer kutsal melekler dünyayı bir yıl boyunca süslemiş. Dağlar, ovalar, vadiler, ormanlar yaratmış, hatta gece, gündüz, sıcak, soğuk, mevsimler gibi doğa olayları dünyaya kazandırılarak yaşanır hale getirmiş. Güzelim Geliyê Sora köünün kurulduğu vadi de öyle bir günde yaratılmış, süslenmiş, yaşanır hale getirilmiş olmalı. Yeniden hayata başlamanın ilk günü olarak kabul edilen Çarşema Sor bayramında can almak, kan dökmek, kurban kesmek kesin olarak yasaklanmış. Hatta Çarşema Sor’un kutlandığı Nisan ayında düğün ve evlilikler bile yapılmıyor. Çarşema Sor günü, ağır kış şartlarının bittiği, doğanın canlanıp çoğaldığı, yeryüzünün süslendiği, yaşamın düze çıktığı Nisan ayının gelini, dahası sağlık ve bereketin boy verdiği gün olarak kabul ediliyor. Bugünde şenlikler düzenleniyor küskünlüklere ve dargınlıklara son veriliyor, kin ve nefret yerini dostluk ve barışa bırakıyor. Kim bilir kaç defa kutlanmış komşu Müslüman Kürtlerin, Hıristiyan Süryanilerin, Nusaybinli ribab ustalarının katıldığı Çarşema Sor, güzel insanları terke zorlanmış, en sonunda da boşaltılmış Melekê Tawus’un süslediği bu köyde, uçsuz bucaksız Nusaybin ovasına bakan az ötesindeki bayram yeri Tirba Hesen Beg’de…

*

Nusaybinli Êzidîler, 1970’li yıllarda kısmen nefes almaya, kente rahat gidip gelmeye, saygı görmeye başlamış. Bu dönem Kürt sol hareketlerinin tüm bölgede olduğu gibi Nusaybin’de de filizlendiği, gençliğin aydınlanma sürecine girdiği, toplumsal dönüşümün yaşandığı bir sürece denk geliyor. Beni Geliyê Sora’ya götüren, yakından bildiği, tanıdığı Êzidîleri yol boyu anlatan dönemin gençlerinden Hüseyin Akıncı, “Êzidî Kürtler, sol düşüncenin bölgede geliştiği, Nusaybin’e hakim olmaya başladığı 1970’li yıllarda ilk defa nefes almaya başladı. O döneme kadar Êzidîler şehre indiğinde bin bir zahmetle karşılaşıyor, hakarete uğruyordu. Hatta komşu Müslüman Kürt köylerine bile inemiyorlardı. Müslüman Kürtler, Êzidî Kürde bir tas su bile ikram etmezdi. İstemeden ikram ettiklerinde ise Êzidî’nin su içtiği tası kırmızı toprakla yıkıyorlardı. Yani çelişkiler olabildiğince derindi, dışlayıcıydı, gayri insaniydi. Bu dönemde gençler, Ezidîleri aşağılayan, dışlayan tutumu değiştirmek için Êzidî köylerine gitmeye, onlara misafir olmaya, sofralarına oturmaya, birlikte yiyip içmeye başladı. Bu gibi davranışlarla Êzidî Kürtleri onurlandırmış oluyordu. Bu da Êzidî toplumunda hayranlık uyandırıyordu. Yetmişli yıllar, Müslüman Kürtlerde var olan aşırılıkların yavaş yavaş yok olmaya, dışlayıcı davranışların azalmaya başladığı yıllardır…” diyor ağır ağsak vadi tabanı boyunca Geliyê Sora’ya doğru yol alırken. Bir süre susuyorum, aklıma gelen bin bir sorudan birini bile sorma gücünü bulamıyorum, olanları anlamaya çalışıyorum. Ben daha toparlanıp bir şey demeden yeniden konuşmaya başlıyor Hüseyin Akıncı, “Örneğin 1973 yılında, bir gün Ozan Dilgêş’in babası Pîr Nehroz, ağır hasta olarak hastaneye getiriliyor. Kimse ilgilenmiyor, hatta doktorlar, hemşireler bakmak istemiyor. Bu durum kentte duyulunca Nusaybinli bir grup aydın genç hastaneye gidiyor, Pîr Nehroz’a sahip çıkıyor. Doktorlar muayene etsin, hemşireler ilgilensin diye girişimde bulunuyor. Bu olay daha sonra Êzidîler arasında efsane gibi anlatılmaya başlandı. Çünkü ilk defa Müslüman Kürtlerin gençleri açıktan onlara sahip çıkmış, haklarını korumuş, saygı göstermişti. Gittikleri otogarda, alış veriş yaptıkları dükkânlarda, yani çarşı pazarda sürekli hakaretlere maruz kalıyorlardı. Aydın gençlik ise buna son vermek için mücadele veriyordu. Yani gençler, Müslüman Kürtleri onlara karşı makul davranmaya, saygı göstermeye zorluyordu. Kısmen de olsa başarılı oldular” diye devam ediyor.

*

Hiç bitmeyecekmiş gibi devam eden sohbetin eşliğinde vadinin iki yamacına yayılmış harabe haldeki köye giriyoruz, en sondaki konak misali taş evin hizasına gelip duruyoruz. Bölgede yaşanan talana, kırıma ki Êzidîler tarihleri boyunca 72 katliam fermanı ile karşılaşmış olmalarına rağmen topraklarını hiç terk etmemiş altmışlı, yetmişli, seksenli, dahası köy boşaltmaların kitlesel olarak yaşandığı doksanlı yıllara kadar. Tehlike dönemlerinde kah kuzeye açılan dar ve derin vadiler üzerinden Bagok dağlarına sığınarak, kah vadi tabanlarındaki gizli mağaralarda saklanarak. Kuzeydeki ormanlık alanlar, dev kayaların diplerindeki gizli mağaralar, illaki geçilmez Bagok dağları, onları kıyım ve kırımlardan korumuş hep. Geliyê Sora, kimi zaman büyümüş, hane sayısı iki yüze kadar çıkmış, kimi zaman azalmış hane sayısı ona kadar düşmüş. Ama hep aynı yerde, dağlarla çevrili baba ocakları Geliyê Sora’da yaşamışlar. Êzidîler, 1960’lı yıllara kadar bir biri ile bağlantılı olarak yer altında yaptıkları mağaralarda yaşamışlar. Daha sonra kimi iki, kimi üç odalı olan bu mağaraların üzerinde taş evler yapmaya başlamışlar. Konak misali evler, tavanları yüksek, geniş odalı, önünde terası olan taş evler yapmaya başlamışlar. Qesra Mala Ebês, Qesra Ezîzê Ebûzeyd, Qesra Osmanê Elî, Qesra Mamedê Asokê bu evlerden birkaçı. Bu güzelim mağaralar, onları binlerce yıl korumuş, kollamış, yüzlerce yıl, belki de binlerce yıl acılarına, hüzünlerine, sevinçlerine ortak olmuş olsa da artık yer yüzüne çıkmaya, geniş taş evlerde yaşamaya karar vermişler. Kapitalist modernitenin palazlanmasıyla bölgede yayılan yeni medeniyet çok geçmeden önce Êzidî Kürtleri, kapı komşuları Süryanileri vurmuş. Mardin, Nusaybin, Midyat, İdil gibi bölge şehirleri hızla büyümeye başlamış. Büyüyen bu şehirlerde mal mülk hırsı artmaya, vahşi kapitalizmin insani olan her şeyi yok eden süreci yaşanmaya başlamış. Her türlü değerden, ahlaktan, inançtan azade, tek ilkesi talan ve gasp olan yeni medeniyet, bin yılların deneyiminden beslenmiş kadim değerlere, kültürel zenginliklere, farklı inançlara, bir anlamıyla insanlık tarihine dair olan her şeye öfke kusmaya, onları tehdit etmeye, yaşam alanlarını daraltmaya başlamış. Bütün ülkeye karabasan gibi çöken 12 Eylül askeri darbe dönemi ile zirve yapmış. Köyleri, vadileri, dağları yaşanmaz, nefes alınmaz bir hal almaya başlamış. Önce Süryaniler, sonra Êzidî Kürtler, yavaş yavaş köylerini terk etmeye, el memleketlerine göç etmeye başlamış. Avrupa ülkelerine, en çok da Almanya’ya akın akın gitmişler. İlk büyük göç, yuvadan ilk büyük kaçış bu dönemde başlamış. Gidiş o gidiş, bir daha da dönmemişler. Şimdi boş, şimdi kimsesiz, şimdi insansız, şimdi bir başına kalmış bir halde duruyor Geliyê Sora, ihtişamından hiçbir şey kaybetmemiş olmasına rağmen. Ne büyük acı…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Zülküf Kışanak Arşivi
SON YAZILAR