Zülküf Kışanak

Zülküf Kışanak

Kürtçe konuş, çok konuş!

Kürtçe konuş, çok konuş!

İstanbul’un Sirkeci semtinde, Hayyam İş Hanı’nda Erzincanlı bir esnafla tartışıyoruz, daha doğrusu ağız dalaşına giriyoruz. Adam, “Bir türlü bu dilinizden vazgeçmediniz be kardeşim. Dikine gidiyorsunuz, aslında ‘dediğim dedik, çaldığım düdük’ diyorsunuz kardeşim. Devlete, millete kafa tutuyorsunuz, bu olacak iş değil. Kanunu, yasayı taktığınız da yok. Kafanıza göre yaşıyorsunuz. Açıkçası bu dili konuşarak memleketin huzurunu kaçırıyorsunuz, benim gibi milyonların asabını bozuyorsunuz. Vallahi sizin bu inadınız sayesinde faşist oldum, hem de ırkçı bir faşist. Hangi ülke başka bir dile müsaade etmiş ki bana göre sizin konuştuğunuz dil bile değil. Siz düpedüz terörü besliyorsunuz kardeşim. Bir ülkede tek dil olur, tek millet olur, tek bayrak olur kardeşim. İstemeyen çeksin gitsin bu ülkeden, istediği yere gitsin. Elinizi tutan mı var kardeşim. Sizin derdiniz vatanı parçalamak, memleketin huzurunu bozmak…” Mevzuyu daha da uzattı da gerisini söylemeye gerek yok.

Adam konuşuyor da konuşuyor. Söylediklerini birkaç defa tekrarlamasına rağmen, cevap vermeme fırsat vermiyor. Kendince bastırıyor, kuşatıldığımı sandığı dükkanında susturmak istiyor, dahası ezmek istiyor. Öyle böyle değil, adam adeta delirmiş, elinden gelse beni bir kaşık suda boğacak Bir ara yoruldu, fırsatı yakaladım, aynı tonda araya giriyorum, “Hele bir nefeslen, bir soluklan. Dünya kadar laf söyledin, demediğini bırakmadın kardeşim. Belli ki yaran büyük. Nerelisin ki sen…” deyince, daha da kükredi adam, “Erzincanlı…” diyor.

Bu defa ben başladım konuşmaya, makineli tüfek gibi giriyorum konuya, “Erzincan’a gideceğim, hem de senin köyüne, muhtarınızı bir günlüğüne görevden alacağım, kendimi köyünüze kayyum muhtar olarak atayacağım, ‘sıkıysa git yap’ diyor. Orayı geçtim, bir günlüğüne Türkçe konuşmayı yasaklayacağım, ‘kurda kuşa yem ederler seni’ diyor. Bunu da geçtim, köy meydanına ‘Kürtçe konuş, çok konuş…’ tabelasını asacağım diyorum. ‘Herhalde canına susamışsın kardeşim’ diyor. Orayı da geçtim, gördüğüm ilk dağın yamacına dev taşlarla ‘Bir Kürt dünyaya bedeldir sözünü yazacağım' diyorum. ‘Belanı arıyorsun sen. Bizimkiler lime lime eder seni’ diyor. Orayı da geçtim daha sıra tek bayrağa, tek millete gelmedi kardeşim, sakin ol ki konuşmamı bittireyim, meramımı anlatayım, belki beni anlarsın kardeşim...” diyorum.

Bunların sohbeti bile çok ağır geldi adama, empati yapmasını beklerken yumruklarını sıkmaya, hatta bana doğru ilerlemeye başladı, “Ne kardeşi be, sabrımı daha fazla zorlamasan iyi edersin. Neyse ki dükkanımdasın. Git, belanı başka yerde ara…” diyor.

Dükkandan çıkarken adının Özgür olduğunu öğreniyorum…

*

İnternette, TV100’de Erdoğan Aktaş'ın sunduğu programda, Ak Parti’den milletvekili adayı olmuş Ağrılı Avukat Pınar Hacıbektaşoğlu'nun Kürtçe’nin resmi dil olmasıyla, daha doğrusu Kürtçe’nin eğitim dili olmasıyla ilgili görüş bildirmesi üzerine çıldıran hukuk profesörü Ersan Şen, "İkinci resmi dil Kürtçe olsun, böyle bir şey olamaz" diyerek heyezanla araya giriyor. Neye uğradığına şaşıran Avukat Pınar Hacıbektaşoğlu'nun, "Tartışalım hocam, niye olmasın" demesiyle profesör iyice sinirleniyor, iyice delleniyor, "Böyle bir şey olamaz arkadaş. Yok böyle bir şey. Tartışmaya açık bir tarafı yok. Devletin dili Türkçe, bitti. Böyle bir şey tartışmaya açılamaz. Konuşulamaz bile. Konuşulamaz. Böyle bir şey konuşamazsın. Bitti bu. Bitmiştir. Bu masada veya başka bir yerde, Türk Milleti'nin evladı olarak ben... Sonucu ne olursa olsun. Maliyeti nereye varırsa varsın. Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu bir memlekette, Türkçeyi, üniter yapıyı, milletin adını, osunu busunu ben tartışmaya açmam. İstedikleri yerde tartışabilirler.... Öyle bir dünya yok. Hak ve özgürlükleri biz tartışırız. Her şeyi tartışırız.... Ben Nevşehirliyim. Nevşehir'in derdi daha fazla kardeşim... " diyor.

Ağrılı kadın avukatın alttan almaya çalışması profesörün umurunda bile değil, nezaket sınırlarını fazlasıyla zorluyor, dahası arenadaymış gibi büyük bir öfkeyle devam ediyor konuşmasına, "Sayın Cumhurbaşkanının söylediği işaretler de belli, ne diyor, 'Tek dil, bitti; tek bayrak, bitti! Tartışmaya açamazsın, geç! Senin kültürünü yaşayabilirsin, dilini konuşabilirsin, anadilini konuş, kültürünü destekliyorum... ama devletin dili Türkçedir kardeşim, bana ikincisini icat etmeye kalkma, ben o masada olmam, sen de avucunu yalarsın, geç onu!" diye devam ediyor.

Nevşehirli profesörü izlerken, adı Özgür olan Hayyam İş Hanı’ndaki Erzincanlı esnaf aklıma geliyor, “kardeşim…” lafı beynimde vızıldıyor adeta, aynı kişi konuşuyormuş gibi geliyor bana.

Her Kürt gibi ben de tarlada, iş yerinde, sokakta, otobüste, okulda bilmem nerede benzeri bir çok örnekle karşılaştım, sanırım bu iki örnek yeterlidir, artıyor bile Kürtçe’ye, ana dilime, varlığıma olan tahammülsüzlüğü ortaya koymaya. En kötüsü ise esnafın gözlerinin içine baka baka söylediğim, “Kürtçe konuş, çok konuş…” sözüne koskoca profesörün nasıl bir tepki vereceğini, bana ne yapabileceğini kestiremiyorum bile.

Bunlar aklıma geldikçe kaygılarım daha da artıyor…

*

Dünya kenti İstanbul’da, en kalabalık semtlerinden Sirkeci’de, her gün binlerce müşterinin uğradığı, alış veriş yaptığı handaki dükkanı işleten esnafın, televizyon televizyon dolaşarak her akşam evlerimize konuk olan, halka akıl fikir, siyasete perspektif, hatta ülkeye ayar vermeye çalışan profesörün hali bu olan bir ülkede yaşamak ne berbat bir durum, ne ağır bir yük haline geliyor insana.

Kim bilir ne çok pişman olmuştur, ne çok hayıflanmıştır hiçbir kanunda, kararnamede adı bile yazılmayan, genelgelerle kurulan TRT Kürdi’ye, Kürtçe’nin seçmeli dersler arasına girmesine, üniversitelerde enstitülerin açılmasına, Kürt Dili ve Edebiyatı bölümlerine öğrenci kabul edilmesine kerhen rıza gösterenler. Öyle olmasa profesör bu kadar saldırabilir mi, bu kadar hakaret edebilir mi, bu kadar tehdit savurabilir mi dahası bir yerlerden talimat almasa, "Sonucu ne olursa olsun. Maliyeti nereye varırsa varsın..." diyebilir mi?

Ne kötü…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Zülküf Kışanak Arşivi
SON YAZILAR