KÜRTLERİN YOL HARİTASI
Türkiye’nin yakın tarihinde açılan barış süreci kapısı, sadece silahların susmasıyla değil; toplumsal adaletin sağlanması, kültürel hakların tanınması ve ortak yaşama iradesinin güçlenmesiyle anlam kazanacak bir imtihandır. Her ne kadar bu süreç zaman içinde kesintiye uğramış olsa da, halkların vicdanında hâlâ karşılığı olan bu umut, yeni bir yol haritasının şekillenmesini zaruri kılıyor. Kürt toplumu bu yeni dönemde hem özne hem de inşa gücü konumundadır. Siyasetten ekonomiye, eğitimden toplumsal barışa uzanan bu yolda bir aktör daha vardır ki göz ardı edilmemelidir: İslami camia.
Bu yazıda, Kürtlerin barış sonrası sürece katkı sunabileceği stratejik başlıkları değerlendirirken, İslami yapılar ve dini toplulukların sürece nasıl omuz verebileceğini de tartışacağız. Çünkü bu toprakların mayasında hem kardeşlik vardır hem de imanın birleştirici gücü.
1. Siyasette Ortak Dil, Ortak Değerler
Kürt siyasi hareketinin barış süreciyle birlikte kazandığı en büyük imkân, demokratik zeminde meşru bir aktör olarak konuşabilme gücüdür. Ancak bu gücün kalıcı hale gelmesi için temsil gücünün ötesinde katılımcı, çoğulcu ve şeffaf bir siyasi kültür inşa edilmelidir. Özellikle yerel yönetimlerde halkın doğrudan katıldığı karar alma mekanizmaları, hem aidiyet duygusunu güçlendirir hem de merkezi yönetimle olan güven krizini hafifletir.
Bu bağlamda İslami camia ile Kürt siyasetinin ortak değerler etrafında buluşması kritik önemdedir. Adalet, ehliyet, liyakat, kardeşlik, kul hakkı gibi İslam’ın temel kavramları; aynı zamanda demokratik ve toplumsal barışın da taşıyıcı sütunlarıdır. Dindar Kürt halkının önemli bir kısmı, taleplerini seküler bir dilden ziyade inanç merkezli bir hassasiyetle ifade etmektedir. Bu nedenle dini duyarlılığı yüksek olan kesimlerle sağlıklı bir iletişim dili geliştirmek, barışın toplumsal meşruiyetini artıracaktır.
Siyasi partiler kadar cemaatler, vakıflar ve İslami sivil toplum kuruluşları, bu süreçte ara bulucu, uzlaştırıcı ve toplumsal moral kaynağı işlevi görebilir. Şiddeti dışlayan, kardeşliği önceleyen dini söylemler, hem Kürtler arasında hem de Kürtlerle diğer halklar arasında yumuşatıcı bir etki yaratacaktır.
2. Ekonomide Ortak Refah, Paylaşılan Gelecek
Bölgede süregelen yoksulluk, işsizlik, tarımsal çöküş ve genç işsizliği gibi yapısal sorunlar, çatışmaların beslendiği temel kaynaklardır. Bu sorunların çözülmesi, ancak adil ve yerel dinamiklere dayalı bir kalkınma modelinin inşasıyla mümkündür.
Bu süreçte İslami finans kurumları, faizsiz kredi kooperatifleri ve zekât-vakıf geleneği üzerinden şekillenen yardımlaşma sistemleri devreye alınabilir. Özellikle kadınlara ve genç girişimcilere yönelik mikro finans modelleri, hem ekonomik hareketliliği sağlar hem de sosyal dayanışmayı güçlendirir. Bölgedeki camiler, dernekler ve dini yapılar bu kalkınma modelinin taşıyıcıları olabilir.
Tarım, hayvancılık, kırsal turizm gibi alanlarda eğitim ve teknoloji desteği sağlanmalı; yerel ürünlerin markalaşması için teşvik mekanizmaları oluşturulmalıdır. Aynı zamanda Avrupa'daki Kürt diasporasının bilgi, sermaye ve ilişki ağı da devreye alınarak diaspora odaklı yatırım forumları düzenlenmeli; hem sermaye hem beyin göçü tersine çevrilmelidir.
Ekonomide adalet sağlanmadan, toplumsal barış kalıcı olamaz. Bu adaletin tesisi, sadece devlet eliyle değil, halkın içinden çıkan dinamiklerle mümkün olabilir. Bu bağlamda İslami camianın, hem maddi yardımlaşma hem de manevi birliktelik açısından tarihi bir rolü vardır.
3. Eğitimde Kimlik ve Kardeşlik Temelli Yeniden İnşa
Barışın nesiller boyu sürmesini sağlayacak en güçlü zemin, hiç kuşkusuz eğitimdir. Kürt toplumunun eğitim talepleri uzun yıllardır belli: Anadilde eğitim, kültürel kimliğin tanınması ve adil fırsat eşitliği. Ancak bu taleplerin karşılanma biçimi, toplumsal bütünleşmeyi gözeten, iki dillilik ilkesine dayalı ve çatışma kültürünü aşan bir modelle mümkün olmalı.
Kürtçe’nin yalnızca seçmeli değil, temel eğitim dili olarak kabul görmesi; Türkçeyle birlikte iki dilli eğitimin yaygınlaştırılması; gençlerin hem kimliklerine sahip çıkabileceği hem de ülkenin ortak değerlerine katkı sunabileceği bir yapı oluşturulmalıdır.
Bazı marjinal grupların, bu tarihi fırsatın zayi olmasına, sosyal medya endeksli yanlış dinî argümanlarla kardeşlik çalışmasını sekteye uğratmalarına müsade edilmemelidir.
Yol kazalarının hayatı tehlike arz etmesi, şoför kadar yolcularında sorumluluğundadır.
Bu sefer gerçekten de Êdî bese
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.