Bêjdar Ro Amed

Bêjdar Ro Amed

ÖZGÜR EŞ YAŞAM -13

ÖZGÜR EŞ YAŞAM -13

Gerçek Özgürlük, İnsan, Kadın, Erkek ve Uygarlık Üzerine

1. Özgürlük Bir Hafıza Meselesidir

Gerçek özgürlük, insanın kendisini bilmesiyle başlar. Zihinsel bozulma, insanın kim olduğunu unutarak, dışsal ve içsel bağlardan koparak kendini kaybetmesidir. Kaybedilen yer, insanın kendisidir. Bu yüzden özgürlüğe giden yol, geçmişin bozulmuş yapılarından, kölelikten ya da egemenlikten önceki yeri bulmakla ilgilidir. O kaybolan yer, her şeyden önce insanın içindeki özdür. Ve özgürlük, bu kaybolmuş özün yeniden farkına varılmasıyla mümkündür.

2. Zihinsel Bozulma: Kendilikten Kopuşun Anatomisi

Zihin, baskılarla ve dayatmalarla şekillendiğinde, birey kendi gerçekliğinden uzaklaşır. Bu kopuş, sadece düşünsel bir sapma değildir; aynı zamanda içsel bir sarsıntıdır. İnsan, kendi özüyle kurduğu bağ koptuğunda, artık başkasının inşa ettiği kimliklerle var olmaya başlar. Bu, içsel tutsaklığın en sinsi biçimidir.

3. Kurgulanmış Kimlikler: Uygarlığın İnsan Tasarımı

İnsan, kendini toplumun, uygarlığın, cinsiyetin ve sınıfın dayatmalarına göre inşa etmek zorunda değildir. Uygarlık, bireye hazır kalıplar sunarak onun varoluşsal özgünlüğünü bastırır. Kadınlık ve erkeklik bile bu kalıplar içinde anlamını yitirir. Oysa öz, hiçbir kalıba sığmaz. Gerçek özgürlük, insanın bu sahte katmanları sıyırarak varoluşsal özünü fark etmesiyle başlar.

4. Özgürlük, Özle Uyumun Adıdır

Bu yaşam, bireysel bir özgürlükten ziyade, bütünlüklü bir özgürlük olmalıdır. Çünkü insan, kendini tanıdığında, evrenle, doğayla ve diğer insanlarla da özgür bir bağ kurabilir. Özgürlük, yalnızca kendini bilme noktasında başlar, ama asla yalnızca bireysel kalmaz. İnsanın özünü bulması, onun toplumla, doğayla ve başkalarıyla yeniden bütünleşmesini sağlar. Özgürlük, uyumun adıdır – içte ve dışta.

5. Kadın ve Erkek: Unutulmuş Tamamlayıcılık

Kadın ve erkek, doğasında birbirini tamamlayan ve bütünleştiren varlıklardır. Ancak uygarlık süreciyle birlikte, her iki cins de özgürlükten uzaklaştırılmıştır. Kadın, uzun süre boyunca sadece ikincil bir varlık olarak tanımlandı; erkekse bu yapıyı güçlendiren bir araç haline getirildi. Oysa kadının dişil özü, erkeğin eril özüyle çatışmaz – dengelenir. Bu ikilik, kadının ve erkeğin özlerinden uzaklaşmasına neden oldu.

6. Egemenliğin Cinsiyeti Yoktur: İkiliklerin Yalanı

Ne kadının ne de erkeğin özgürleşmesi, dışsal bir yapıyı değiştirmeye çalışmakla kazanılabilir. Çünkü ikilik üzerine kurulu her sistem, iktidarın gölgesini taşır. Kadın da erkek de bu sistemin kurbanı olmuştur. Özgürlük, bir cinsin diğerine göre üstünlüğü üzerinden kurulamaz; bu sadece bir toplumsal inşadır. Gerçek özgürlük, her bireyin özünü fark etmesiyle, bu özle barışmasıyla ve doğa ile evrenle bir arada, uyum içinde var olmasıyla sağlanır.

7. Doğal Toplum: Özgürlük Dengesinin Hafızası

Doğal toplum, bu noktada önemli bir referanstır. Uygarlık öncesi toplumlarda, cinsiyetler arasında belirgin bir üstünlük ya da ayrım yoktu. Kadın, erkek ve doğa arasında bir denge vardı. Her birey, özünü gerçekleştirebileceği bir alan buluyor, toplumun ihtiyaçlarıyla uyum içinde yaşıyordu. Uygarlık, bu dengeyi bozdu. Kadın da erkek de bu bozulma sürecinde kendilerini kaybetti.

8. Uygarlığın Bozduğu İnsan

Kadın, tarihsel olarak ikincil, metalaşmış ve kontrol altına alınmış bir varlık haline gelirken; erkek de daha fazla egemenlik, hiyerarşi ve güç arayışına girdi. Bu yönüyle uygarlık, yalnızca bir ilerleme değil; aynı zamanda bir sapmadır. İnsan, egemenlik arzusuyla kendi özünden uzaklaşarak doğanın ve yaşamın bütünlüğüne yabancılaşmıştır. Bugün yaşadığımız kriz, insanın bu bozulmuş yapıyla özdeşleşmesinin sonucudur.

9. Öz’e Dönüş: Özgürlük İçin Bireysel ve Kolektif Uyanış

Ancak özgürlük, bu kaybolmuş yerden başlar. İnsan, kendini kaybettiği yerden, yani özünden yeniden doğar. Ne modern devrimler ne de ideolojik inşalar bu doğumu sağlayabilir. Bu, sessiz ve derin bir uyanıştır. Her bireyin, kim olduğunun farkına varmasıyla başlar. Bu farkındalık, toplumun ve uygarlığın tüm dayatmalarına rağmen, özün yeniden keşfidir.

10. Ortaklaşma: Özgürlüğün Sosyal Biçimi

Gerçek özgürlük, kendini bilen öznelerin birbirine yük olmadan var olabilmesidir. Ortaklaşma, benliklerin değil, özlerin tanışmasıdır. Bu tanışma, doğaya, evrene ve birbirine zarar vermeden değebilme sanatıdır. İçsel bütünlüğünü bulan birey, başkasında kendi özünün yankısını duyar. İşte orada, sessizce kurulur doğal toplumun yeni biçimi. Ne iktidar vardır bu bağda, ne korku. Sadece özgürlük vardır; paylaşılan, taşınmayan, bölünmeyen. Ve insan, ilk kez gerçekten bir aradadır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Bêjdar Ro Amed Arşivi
SON YAZILAR