Seni Sevmiyoruz Ya Resûlullah!
Seni sevmiyoruz ya Resûlullah! Bu cümle, ilk bakışta küstahça, hatta ürkütücü gelebilir. Fakat aslında bu, kendi yüzsüzlüğümüzü ifşa eden bir ironidir. Çünkü biz, seni sevdiğimizi söylemekten asla vazgeçmiyoruz; ama hayatımızın hiçbir alanında sevgimizin gereğini yerine getirmiyoruz. İşte bu yüzden bu söz, bir isyan değil; acı bir hakikatin tokadıdır.
Dilde Sevgi, Hayatta İhanet
Bugün herkesin dilinde “Peygamber sevgisi” var. Kutlu doğum programları, mevlitler, sosyal medya paylaşımları… Herkes Resûlullah’a âşık olduğunu iddia ediyor. Peki ya gerçekte?
Komşusu açken tok yatan, emanete ihanet eden, makam uğruna kul hakkına giren bir toplum olduk. Adaleti rafa kaldırıp çıkarlarımızın peşine düştük. Yalanı, riyayı, ikiyüzlülüğü hayatımızın parçası yaptık. Sonra da utanmadan, yüzümüz kızarmadan “Biz Peygamberimizi çok seviyoruz” dedik. İşte bu yüzden “seni sevmiyoruz” demek, aslında kendimize tuttuğumuz aynadır.
Gerçek Sevgi Bedel Ödetir
Resûlullah’ı sevmek kolay değildir. Bu sevgi, sloganla, posterle, naatla olmaz. Sevgi, bedel ödetir. Seven, zalimin karşısında susmaz. Seven, çıkarı uğruna hakikati terk etmez. Seven, malını, canını, konforunu hak için feda eder.
Peki biz ne yapıyoruz? Çoğu zaman suskunuz. Menfaatimiz tehlikeye girmesin diye adaleti görmezden geliyoruz. Haksızlık karşısında üç maymunu oynuyoruz. Sonra da dillerimizde aynı nakarat: “Sana âşığız ya Resûlullah.” Hayır! Biz seni sevmiyoruz. Çünkü sevgimiz sadece dilimizde; hayatımızda yok.
Vitrinlerdeki Sahte Sevgiler
Bugün Peygamber sevgisi bir vitrin süsünden ibaret. Çocuğumuza Muhammed adını vermekle övünüyoruz ama o ismin taşıdığı ahlakı öğretemiyoruz. Duvarımıza hadis asıyoruz ama ticaretimizde, komşuluklarımızda, ilişkilerimizde o öğretiyi yaşamıyoruz.
Mevlitler, kutlamalar, gösterişli programlar… Ama iş ahlaka, adalete, merhamete gelince koca bir boşluk. Bu, sevgi değil; olsa olsa özde ihanettir. Çünkü yaşamayanın sevgisi, en büyük yalandır.
Sahabenin Fedakârlığı, Bizim Suskunluğumuz
Resûlullah’ın sahabeleri vardı. Onlar, sevgiyi sözle değil, hayatlarıyla ispat ettiler. Bedir’de, Uhud’da, Hendek’te canlarını ortaya koydular. Mallarını, yurtlarını terk ettiler.
Peki ya biz? Hangi mazluma sahip çıktık? Hangi zalime karşı sesimizi yükselttik? Hangi emaneti koruduk? Bizim sevgimiz, onların fedakârlığıyla kıyas bile edilemez. Çünkü biz sevgiyi şova dönüştürdük; onlar sevgiyi yaşayarak ölümsüzleştirdi.
Acı Hakikat ve Son Çağrı
“Seni sevmiyoruz ya Resûlullah” sözü, aslında bir hakikatin çığlığıdır. Çünkü biz seni sevdiğimizi söylüyoruz ama sevgimizin hiçbir ağırlığı yok. Dilde var, kalpte yok. Programlarda var, hayatta yok.
Gerçek sevgi, haldedir. Adalettedir, merhamettedir, kul hakkına riayette ve zalime karşı dimdik durmaktadır. Eğer biz hâlâ sahte sevgilerimizin gölgesinde yaşamaya devam edersek, bu söz bizim en ağır itirafımız olarak kalacak.
Ama hâlâ bir umut var. Eğer dilimizdeki sevdayı hayatımıza taşıyabilir, sahteyi bırakıp hakikati kuşanabilirsek, işte o zaman bu ironiyi tersine çevirebiliriz. O gün geldiğinde, gönül rahatlığıyla ve hiç tereddütsüz haykırabiliriz:
“Seni seviyoruz ya Resûlullah!”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.