SESSİZ TANIK: ZİHİNSEL ARALIKLAR -2
Aralık: Şimdi ile Kopuşun İzleri
Zihin geleceğe uzandığında ya da geçmişte oyalanmaya başladığında, bir şey olur: şimdi’den, buradan, bizden bir kopuş yaşanır. Bu kopuş, dışarıdan görünmeyen ama içeride yankısı büyük olan bir aralık yaratır. Bu aralık, sanki bir boşluk gibi değil; daha çok anlamın çekildiği, varlığın eksildiği, insanın kendine yabancılaştığı bir kırılma hattı gibidir. İşte bu hat boyunca en sinsi ‘misafirler’ gelir: korku, kaygı, endişe, öfke ve hırs. Zihinsel olarak şimdi’den uzaklaştığımız her an, bu hislerin yönetimine gireriz. Artık biz değilizdir. Bizi saran şey neyse, biz oyuzdur: bir korku, bir kaygı ya da bir hırs. İnsan, gerçek yerini kaybetmiş, yerine yalnızca bir gölge geçmiş.
Korkunun Doğduğu Yer: Korkunun Mekânı Olarak Zihinsel Aralık
Korku, varoluşsal değildir. Yani özümüzde taşıdığımız bir şey değildir o; zihinsel bir aralıkta, varlıkla bağımız koptuğunda orayı hemen dolduran bir misafirdir. Bu misafir yalnız da gelmez. Onun peşi sıra binlerce düşünce, kurgu, felaket senaryosu, eksiklik ve yetersizlik gelir. “Olmazsa?”, “Ya kaybedersem?”, “Beceremezsem?”, “Yetişemezsem?” gibi sorular artık sadece sorular değildir; onlar bir varoluş hâline gelir. İnsan o noktada kendisi olmaktan çıkıp, bu soruların ruhuna bürünür. Burası artık korkunun mekânıdır. Bu mekân, sadece insanı ele geçirmez; onu kendine tutsak da eder.
Şimdi’nin Bütünlüğü: Boşluksuz Alan
Peki aralık olmadan yaşamak mümkün mü? Evet. Ve bu, “şimdi”de olmakla mümkündür. Zihin şu an’da kalabildiğinde, aralık oluşmaz. Aralık yoksa, içeri psikolojik blokajlar da sızamaz. Çünkü bu boşlukları ancak zaman yaratır. Şimdi’de ise zaman yoktur. Burada sadece bütünlük vardır: duyumsamak, var olmak, tanık olmak… Şimdi’de kalan insan bir anın değil, bir hakikatin bedenlenmiş hâlidir. O hâlde ne korku barınabilir ne de kaygı. Bu durum, sadece huzur ve özgürlüğün değil, aynı zamanda insanın kendilik hissinin kaynağıdır.
Gelecek ve Geçmiş: Zihinsel Kurgu Alanları
Zihin geleceğe yöneldiğinde genellikle bir hayal kurar. Bu hayal, nadiren salt yaratım alanıdır; çoğu zaman içine endişe sızar. Bu endişeler, “yeterli miyim?”, “gerçekleşir mi?”, “engel çıkar mı?” gibi düşüncelerle zihni aralığa iter. Kurgu bir anlama dönüşemez; çünkü korku onu kuşatır. Aynı şekilde, geçmişe yöneldiğimizde de o aralık devreye girer. Geçmişin deneyimleri üzerine düşünmek değil sorun; o deneyimlerin hükmü altında ezilmektir mesele. İnsan geçmişe saplandığında, genellikle oradan çıkamaz. Oraya sıkışmış bir benlik yaratır ve bu benlik zamanla tüm varlığını ele geçirir.
Aralıkla Baş Etmenin Tek Yolu: Tanıklık
Aralığı fark etmek, onu kapatmanın ilk adımıdır. Zihnin bir yere gittiğini fark etmek, ona gitmesine izin vermemek değil; sadece tanıklık etmektir. Bu tanıklık hali zihni bir çocuğa çevirir. O çocuk koşturmak ister ama sen onu sakinlikle izlersin. Bu izleyiş, kontrol değil; farkındalıktır. Ve farkındalık, zihnin aralık yaratmasını önleyen tek ışıktır. Bu ışıkla aydınlanan zihin artık bir düşman değil, bir dost olur. İçsel sessizlik buradan doğar. Korkunun artık barınamadığı bir iç alan oluşur: insanın gerçek yurdu.
Sonuç: Kendine Dönüşün Eşiği
Zihin, eğer sessizleşmezse insanı hayatından uzaklaştırır. Bu uzaklık fark edilmezse, insan sadece düşünen ama var olamayan bir varlığa dönüşür. Aralıklar çoğaldıkça, o artık kendisinin gölgesidir. Ama zihni an’a davet ettiğimizde, tüm gölgeler dağılır. Korku, kaygı, öfke… Hepsi birer sis gibidir; ışıkta yok olurlar. Ve o ışık, sadece şimdidedir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.