Zülküf Kışanak

Zülküf Kışanak

Zengok’a, insanların diri diri yakıldığı köye yolculuk…

Zengok’a, insanların diri diri yakıldığı köye yolculuk…

İkindi vaktinde Muş’u geçtim, dağları, yüksek yaylaları, derin vadileri aştıktan, keskin virajları geçtikten sonra beni Kulp’a götürecek yola saptım, Kızılağaç sapağını geçip gidene kadar hiç durmadan yoluma devam ettim, sağımda kalan Murat nehrini, muhteşem Muş Ovası’nı, doğudan batıya doğru boylu boyunca uzanan ardındaki Şerafettin dağlarını izleyebileceğim manzarası güzel bir tepede durdum, her bir köşesine hayran olduğum gülistanım yine muhteşemdi, yer gök renga renkti, doğanın coşkusuna kapılıp gitmiştim ki bir anda yıllarca gidemediğim, hala boş olduğunu, hala insan girişine yasak olduğunu bildiğim, hala acısı geçmemiş, yarası sağalmamış köye, resmi kayıtlarda adı Yürecik olarak geçen kırk gözeye, kırk yaşam kaynağına sahip Zengok’a gitmek, yıllar önce hikayesini yazarken kendi halinde yaşayan beş insanla birlikte yakıldıktan sonra enkazının köyde bırakıldığını, bir utanç anıtı gibi öylece Toktaşların bahçesinde kalakaldığını öğrendiğim kamyonu görmek, vahşetin izlerini taşıyan enkazı fotoğraflamak istedim. Telefonuma indirdiğim haritayı açtım, Muş merkeze bağlı Zengok’un yerini buldum, beni köye götürecek yolu ayrıntılı olarak inceledim, karşılaşabileceğim riskleri iyice düşündüm, taşındım, sonunda gitmeye karar verdim, ardından da güzelim Şen yaylasına doğru uzayıp giden yoluma devam ettim, hiç kimseye haber vermeden, olası tehlikeleri göze alarak, bir başıma…

*

Şen yaylaya varmadan sağa döndüm, vadinin tabanına dik inen, Murat nehrinin kenarındaki Zengok’un içine kadar giden toprak yola girdim. Takip etmeye çalıştığım teker izlerinden dev askeri araçlarının sık sık kullandığı belli olan yol, beklediğimden daha düzgündü, yer yer çukurluklar, diz boyu yükselen otlar olmasa daha hızlı yol alabilecektim. Köyün girişinde, sol tarafta hala ayakta olan iki katlı camiye benzeyen süslü bir yapıdan, devamındaki köy okulu ve birkaç yakılmış, yıkılmış evden itibaren iki tarafı ağaçlık olan toprak yolda devam ettim. Bir süre gittikten sonra köy görünümünü vermeye başlayan aralıklı yapıların bulunduğu yere geldim, aracımı yolun ortasına park ettim, fotoğraf makinamı aldım, her biri birer harabe halinde olan taş evlerin, ahırların fotoğraflarını çekmeye başladım. Birkaç harabe evi dolaştıktan sonra yolun sağındaki bir evin bahçesindeki kamyonun demir enkazını buldum. Daha önce köylülerden adının Zanga olduğunu öğrendiğim bu yerde, çalı çırpı ile çevrilmiş kamyondan geriye kalan demir iskeletinin içinde koca koca ağaçlar boy vermişti, sahipsiz kalmış küçücük bir bahçenin etrafına çekilmiş demir çit görüntüsünü veriyordu. Az ilerisinde bir bahçeyi çevreleyen demir çitten ise yakın zamanlarda köye gelinip gidildiğini gösteriyordu. İnsanlarla birlikte yakılmış kamyonun iskeleti etrafında birkaç tur attıktan, bol bol fotoğrafladıktan sonra Murat nehrinin kenarındaki yüksek kayalık yere yönelecektim ki rüzgarın, çalı çırpının, durmadan etrafımda uçuşup duran arıların, börtü böceğin, ağaç dallarındaki kuşların, ordan oraya koşuşturan sincapların çıkardığı seslere uymayan tuhaf bir gürültü duyar gibi oldum, bir anda uzaktan, belki de Murat nehrinin karşı tarafından izlendiğimin hissine kapıldım. Gökyüzüne baktım, gün batmak üzereydi, karanlığın Murat nehrinden Şen yaylasına kadar uzanan vadiye çökmek üzere olduğunu anladım…

*

Yıkık evlerin arasından çıktım, 23 Ekim 1993 günü, birden ortaya çıkan pusudaki askerlerin baskınını uzaktan izleyen polis anası yaşlı Meryem’in gözleri önünde 80 yaşındaki eşi M. Sıddık Toktaş’ın, TCDD’de çalışan oğlu Selim’in, kızı Ayşe’nin, Ankara’da Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde okuyan gencecik diğer oğlu Nafiz’in, asker baskını ile 5 Ekim’de boşaltılan evlerindeki yanmamış, zarar görmemiş eşyalarını 30 kilometre uzaklıktaki Muşa’a taşımak için kiraladıkları kamyonun şoförü Vahdettin Çelik’in diri diri yakıldığı kamyona ait demir iskeletin fotoğrafını son bir defa daha çektim, koşar adımlarla aracımın yanına döndüm, az ileride yola inmiş keklik sürüsünün fotoğrafını çekecek kadar zaman kaybetmeyi bile göze alamadan, panik halinde aracıma bindim, geri fitesle epey yol gittikten sonra dar bir yerde zar zor dönüşümü aldım, bir saniye bile kaybetmeden hızla Zengok’u, yıllarca gitmeye çalıştığım hayalimdeki köyü terk ettim, Muş-Kulp yoluna girene kadar nefes nefese yola devam ettim, Şen yaylaya vardığımda akşam karanlığı iyice yere çökmüştü, zifiri karanlığında Kulp vadisine girdim, hiç durmadan bir türlü bitmeyen keskin virajları geçtim, hiçbir engele takılmadan yatsı vaktinde Kulp’a vardım, yol üstündeki bir marketin önünde durdum, bir iki şey aldıktan sonra Diyarbakır’a, bir an önce varmak istediğim kadim şehre doğru yoluma devam ettim…

zulkuf-kisanak-kose.jpg

zulkuf-kisanak-kose-1.jpg

zulkuf-kisanak-kose-2.jpg

Şen yayladan Zengok'un bulunduğu Murat vadisi...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Zülküf Kışanak Arşivi
SON YAZILAR