Bêjdar Ro Amed

Bêjdar Ro Amed

ZİHİNSEL YAZILIM GÜNCELLEMELERİ VE KENDİNİ KAYBEDEN İNSAN!

ZİHİNSEL YAZILIM GÜNCELLEMELERİ VE KENDİNİ KAYBEDEN İNSAN!

Modern Tekniklerin Ötesinde Sessiz Bir Gerçeklik Var mı?

1. Yeni Çağın Arayışları: Güncellenen İnsan

Çağımızın insanı, içsel boşlukla baş edebilmek için çeşitli zihinsel ve spiritüel tekniklerle donanıyor. Artık zihin bir yazılım, insan ise bu yazılıma müdahale eden bir operatör gibi konumlandırılıyor.

Biyoenerji, NLP, aile dizimi, yaşam koçluğu, nefes terapileri, reiki, yoga, kundalini, ayurveda… Her biri insana “kendini bulması”, “iyileşmesi”, “enerjisini yükseltmesi”, “gerçek potansiyeline ulaşması” gibi vaatlerde bulunuyor.

Bu teknikler, bireyin iç dünyasına bir tür uygulama gibi ekleniyor. Zihin, bir işletim sistemi olarak ele alınıyor ve bu sistemin üzerine sürekli “format atılıyor”, “yeni yazılım yükleniyor”, “frekans güncelleniyor”.

Dikkat çektiğimiz nokta ise şu oluyor: Yazılımın kendisi zaten sorunluysa, onu güncellemek çare mi olur yoksa sorunu yeniden üretmek mi?

2. Zihne Format Atmak: Dönüşüm mü, Bastırma mı?

Zihni kontrol etmek, şekillendirmek ya da arındırmak amacıyla yapılan her müdahale, aslında bir güç arayışına dönüşüyor. Oysa zihin, kontrol edilmesi gereken bir araç değil; sadece görülmesi ve ne yaptığı anlaşılması gereken bir hafızadır.

NLP, meditasyon, düşünce gücü, rezonans kanunu, kavramların “sihri”… Hepsi zihne biçim vermeye çalışır. Ama zihni görmeden, anlamadan, sessizleşmeden yapılan her müdahale, sadece var olanı yeniden şekillendirir.

Zihin değişir, ama dönüşmez. Bastırılır, ama çözülmez. Format atılır, ama arka plandaki yazılım aynı kalır.

Böylece insan, her geçen gün biraz daha “programlı”, biraz daha otomatik, biraz daha kaybolmuş hale gelir.

3. Kavramların Sırrı mı, Zihnin Oyunu mu?

Kavramlar artık araç değil, amaç hâline geldi. “Farkındalık”,“enerji”, “frekans”,“yüksek benlik”, “negatif duygu temizliği”, “çakra dengesi”,” nefes terapi”,“beden hafızası”, “eril-dişil enerji”,“şifa”,”zihne format atma”… Bu kavramlar, insanın zihinsel açmazlarına çözüm üretmekten çok, onları süslemeye başladı. Bir tür “kavramlar vitrini” oluştu. Herkes bildiği, kullandığı ya da inandığı kavramla kimlik kuruyor.

Ama asıl soru hep örtük kalıyor:

Bu kavramların ardındaki zihinsel yapı ne kadar bütün? Ne kadar sessiz? Ne kadar gerçek?

Kavramlara sihir yüklediğimiz anda, kendimizi onlarla kandırmaya başlıyoruz. Oysa kavram, sadece bir işaret olabilir; hakikate değil, sadece ona giden yöne dair bir iz. Onu kutsallaştırdığında, iz olanı yerinden edip merkez yaparsın.

4. Spiritüel Uçuşlar: Yükselmek mi, Kaçmak mı?

Astral seyahat, kundalini uyanışı, inzivalar, enerji alanları, “benliğe dönüş” yolculukları…

İnsan artık “bedenin ötesine geçmek”, “maddeyi aşmak”, “zaman dışına çıkmak” istiyor. Fakat bunu hâlâ zihinsel bir yazılımla yapmaya çalışıyor.

Zihin değişmeden, sessizleşmeden yapılan her spiritüel pratik, insanı uçurur ama indir(e)mez. Ayaklar yere değmediğinde, insanın yükseldiği zannedilir. Oysa çoğu zaman sadece başka bir zeminsizlik yaşanır.

Kendini kaybeden insan, bu uçuşlarla birlikte her şeyi kaybeder. Çünkü kendilik bilinci olmadan yapılan her yükseliş, sadece başka bir kaçıştır. Ve kaçış, ne kadar parlak olursa olsun, kaçıştır.

5. Problemli Zihinle Enerjiye Dokunulmaz

Enerji alanları, yaşam gücü, rezonans, farkındalık, plasebo etkisi… Bunlar zihinsel olarak ele alındığında anlamını yitirir. Çünkü enerji, düşünceyle değil, sessizlikle algılanabilir.

Zihin sürekli konuşurken enerjiyle buluşulamaz. Zihin sürekli problem üretirken yaşamla bütünlük kurulamaz. Zihnin dili gürültü, enerjinin dili sessizliktir.

Problemli bir zihinden çıkan niyet, ne kadar pozitif görünürse görünsün, o problemi taşır. Çünkü zihinsel kalıplar değişmeden yapılan her “çözüm”, çözüm gibi görünse de çözümün önündeki en büyük engeldir.

6. Dönüşüm Gerçek mi, Sahne mi?

Modern spiritüel çalışmaların çoğu bir tür sahneye dönüştü. Koçlar, rehberler, şifacılar, mentorlar… Herkes başkasının yolunu aydınlatmakta, ama kendi yolunu görmezden gelmektedir.

İçinde yaşanmayan bir “dönüşüm” anlatısı, sadece sahnelenmiş bir replik olarak kalır. Gerçek dönüşüm sessizdir. Gösterilmez. Paylaşılmaz. Pazarlanmaz.

Çünkü gerçek dönüşüm bir bilgi değil, bir görmedir. Ve bu görme, zihin sustuğunda başlar. Zihin sustuğunda enerji kendini açar. Zihin durduğunda yaşam konuşur.

7. Kendini Kaybetmek: Bütün Kayboluşların Başlangıcı

İnsan önce kendini kaybeder. Sonra diğerlerini. Sonra yaşamı. Sonra sesi. Sonra anlamı.

Ve bu kayboluş, yalnızca bireysel bir yıkım değil, toplumsal bir deprem ve yıkımdır.

Kendini kaybetmiş insan, kaybedilmiş yaşamlar inşa eder. İlişkiler kuramaz, bağlar sürdüremez, anlamla temas edemez. Spiritüel uğraşlar, terapi dizileri, enerji çalışmaları, hepsi bir tür “yaşam telafisi”ne dönüşür.

Ama yaşam telafiyle değil, temasla kurulur. Temas ise ancak sessizleşmiş bir zihinle mümkündür.

8. Sessizliğe Giden Tek Kapı: Zihinsel Bütünlük

Zihin sustuğunda, yazılım çöker. Yazılım çöktüğünde, yeni bir bilgi değil, hiçbir bilgi gerekmez. İnsan, sadece olur. Olduğu şeyle temas eder. Yaşamla rezonansa geçer. İşte o zaman biyoenerjiye, NLP’ye, kavramlara, sistemlere ihtiyaç kalmaz. Varsa da doğru ve bütünlüklü bir çalışmayla işlevleşir. Çünkü insan artık araç değil, doğrudan varlıktır.

Ve varlık, sessizdir. Ama o sessizlikte her şey vardır.

Sonuç Yerine: Yöntem Değil Yönsüzlük

Yol, yöntem, sistem, danışmanlık, mentorluk, format atma, yükseliş — bunların hepsi problemli zihnin ihtiyaç duyduğu şeylerdir. Oysa zihin sustuğunda yönsüzlük kalır. Ve yönsüzlük, insanın en saf varoluşudur. İşte bunun danışmanlığını veya rehberliğini oluşturabilir ve görünür kılabiliriz.

Hiçbir tekniğe, hiçbir kavrama, hiçbir formüle gerek olmadan, sadece sessizce orada olmak…

Belki de tüm dönüşüm, sadece budur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bêjdar Ro Amed Arşivi
SON YAZILAR