Bêjdar Ro Amed

Bêjdar Ro Amed

Yahudi halkının varoluşsal çıkmazı, ışığın gölgesinde kalanlar…

Yahudi halkının varoluşsal çıkmazı, ışığın gölgesinde kalanlar…

I. Işığın Gölgesinde Kalanlar: Yahudi Deneyiminin Çelişkili Işıltısı

Yahudi halkı, insanlık tarihinin en dramatik, en öğretici ve en çelişkili kolektif hafızalarından birine sahiptir. Sürgün, diaspora, soykırım, vaat edilmiş topraklar, ilahi seçilmişlik, entelektüel devrimler, kutsal kitaplar ve devletsizlik gibi zıt kutupların deneyimlendiği bu tarih, hem bir yükseliş hem de bir sürekli travma anlatısıdır.

Bu halk, Spinoza gibi Tanrı’yı doğa ile özdeşleştirerek düşüncenin zincirlerini kıran bir filozof yaratmıştır. Arendt gibi totalitarizmin kökenlerine inerek politikayı hakikatin alanı olarak yeniden kuran bir siyaset teorisyeni yetiştirmiştir. Marx gibi modern dünya sistemini tersyüz eden bir iktisadi düşünür, Freud gibi ruhun karanlık koridorlarını aralayan bir psikanalist ve Einstein gibi fiziği metafizik sınırlarına taşıyan bir bilim insanı, bu halkın içinden çıkmıştır.

Aynı halk, Tanah ve Tevrat ile başlatılan peygamberlik geleneğinde Musa’dan İsa’ya kadar sayısız ilahi sözcüye ev sahipliği yapmıştır. Ve yine aynı halk, küresel finans sisteminin merkezlerinde oturmuş, devletli dönemler kadar devletsizliği de en radikal biçimiyle yaşamıştır.

Derin Deneyim

Ancak bu derin deneyim, kendi içinde bir çelişki taşır: Yahudiler tarihsel olarak her şey olmuşlardır ama belki de hiçbir zaman “insan” olamamışlardır. Buradaki “insan”, biyolojik değil; etik, varoluşsal ve ontolojik bir kategori olarak düşünülmelidir. Kendilikle barışmış, iç bütünlüğünü sağlamış, acıyı hafızaya gömmek yerine onunla dönüşmüş bir varlık hâli… Yahudi halkı buna ulaşamamış görünmektedir. Sorulması gereken soru şudur: Bu kadar çok şey yapabilmiş bir halk, neden en temel olana –kendilik bilgisine, içsel huzura ve varoluşsal özgürlüğe– ulaşamamıştır. Dünyanın diğer insanları ve toplulukları da böyle…

II. Deneyimin Tahribatı: Zihinsel Birikim ve Ontolojik Körlük

Tarihin bütün acıları zihinsel birikimlere ve körlüğe dönüşür. Her bir acı, bellekte iz bırakır; her bir sürgün, benlikte bir çatlak açar. Yahudi halkı, deneyimi yaratıcı görmeye değil, zihinsel yüke dönüştüren bir süreç yaşadı. Deneyimlenmiş bir zihin, yaşanmışlıkları taşır ama onlardan özgürleşemez; deneyimselleşmiş bir zihin ise her anı yeni bir başlangıç olarak alabilir.

Yahudi deneyimi, ilk türün tuzağına düştü: Deneyim birikimi, dönüşüme değil katılaşmaya yol açtı. Hafıza bir pusula değil, bir zincire dönüştü. Bu zincir, sadece geçmişi taşımadı, geleceği de rehin aldı. İsrail devletinin kurulması dahi, bir kurtuluş değil, bir tekrar, hatta bazılarına göre travmanın mekânsal somutlaşması oldu. Ontolojik olarak Yahudi halkı, kim olduğunu yeniden tanımlama cesaretini gösteremedi. Tanımladıkları her şey, bir dışsal referansa –Tanrı, gelenek, soy, toprak– bağlı kaldı. Bu bağımlılık, özgürlüğü değil, sürekli bir yeniden üretimi doğurdu: kendini tekrar eden bir tarihsellik.

III. Kimlik Yanılması: Yahudi Halkı Kendini Nasıl Tanıyamadı?

Yahudi halkının en büyük trajedisi, çok sayıda kimliği üstlenmesi ama özsel kimliğe –insanlık– ulaşamamasıdır. Her şey oldular: filozof, peygamber, bilim insanı, tüccar, sürgün, kurban, direnişçi, politikacı… Ancak bu çokluk, bir bütünlüğe evrilmedi. Kendilik, dışsal başarılarla değil, içsel tanınmayla oluşur.

Belki de Yahudi halkı kendini yanlış tanıdı – ya da hiç tanıyamadı. Acıyı, üstünlük olarak; sürgünü, seçilmişlik olarak; entelektüel başarıyı, varoluşsal yeterlilik olarak okudu. Oysa insan olmak, tüm bu rollerin ötesinde bir çıplaklık, bir hiçlik deneyimidir. Yahudi deneyimi, varlık karşısında açılmak yerine, kendi deneyimini mutlaklaştırarak kapanmış olabilir.

IV. Vaat Edilen Topraklarda Vaat Edilmeyen Varoluş

İsrail devletinin kurulması, tarihsel bir dönüm noktası olarak görünebilir. Ancak ontolojik düzlemde, bu bir kurtuluş değil, krizdir. Devlet kuruldu, ancak “özgürlük” doğmadı. Güvensizlik hâli, sürekli teyakkuz, içe dönük milliyetçilik ve dışa karşı yüksek şüphe… Tüm bunlar, gerçek bir içsel barışın kurulamadığını gösterir.

Çünkü barış toprakla değil, varlıkla kurulur. Yahudi halkı kendi iç barışını kuramadığı sürece hiçbir toprak onu özgürleştiremez. Toprak sahibi olmak, köksüzlüğü gidermedi. Çünkü köksüzlük dışsal değil, içseldi: İnsan kendine kök salmadıkça, dünyada hiçbir yere gerçekten ait olamaz.

V. Özgürlüğün İmkânsızlığı mı, İhmal Edilmiş Bir Olasılık mı?

Spinoza’nın Deus sive Natura öğretisinde özgürlük, Tanrı’nın zorunlu doğasıyla özdeştir. Gerçek özgürlük, doğayı ve kendini anlamak ve ona uygun yaşamakla mümkündür. Bu bağlamda Yahudi halkı ne kendini ne de bütünlüğü görebildi.

Freud’un iç çatışma kuramı da Yahudi deneyimini aydınlatır: bastırılmış travmalar, bireysel ve kolektif düzeyde nevroz üretir. Yahudi halkı, kendi travmalarıyla yüzleşmek yerine onları kimliğe dönüştürdü.

Arendt’in hakikatle kurulan kamusal alan vurgusu, İsrail’in –ve genel olarak Yahudi politik bilincin– hala kuramadığı bir düzlem olarak önümüzde durur. Hakikatle değil, korkuyla kurulan hiçbir yapı kalıcı değildir.

VI. Çıkış Var mı? Ontolojik Bir Dönüş İçin Zemin Arayışı

Çıkış mümkündür – ama ancak radikal bir içsel bir dönüşümle. Yahudi halkı, kendini yeniden gözden geçirmeli ve görmelidir: Acının bilgeliğini değil, çıplaklığını kabul etmelidir. Kendine geri dönmelidir; sadece bir figür olarak değil, bir varlık anlayışı olarak.

İnsan olmak, belirli bir ırka, dine ya da geçmişe ait olmaktan çok daha radikal bir şeydir. Yahudi halkı insan olmanın çıplaklığına ulaşabildiğinde, sadece kendisi değil, belki tüm insanlık için yeni bir çıkışın ve açılımın kapısını aralayabilir. Bu da geçmişle hesaplaşmak değil, onu dönüştürmekle mümkün olacaktır.

Sonuç Yerine:

Yahudi halkı her şey oldu. Ama insan olmanın en temel yükümlülüğü olan “kendilikle yüzleşme” eşiğini aşamadı. Bu deneme, ne bir suçlama ne de bir dışsal yargıdır. Bu bir içerden bakış denemesidir; belki de insanlığın tamamına ayna tutan bir halkın aynaya bakma çağrısıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bêjdar Ro Amed Arşivi
SON YAZILAR