Bêjdar Ro Amed

Bêjdar Ro Amed

ÖZGÜR EŞ YAŞAM -24-

ÖZGÜR EŞ YAŞAM -24-

Kendin Olmak, Aşk Haline Gelmek

Aşk… Aşk, çoğu zaman bir başkasına yönelen yoğun bir duygu olarak tanımlanır. Fakat bu tanım, aşkın özündeki derin varoluşsal hâli gözden kaçırır. Gerçekte aşk, bir başkasında kaybolmak değil, kendinde derinleşmektir. Aşk, bir his değil; bir hâl, bir oluş biçimidir. Bu hâl, insanın kendisiyle hakiki bir bağ kurduğu, bütünleştiği ve bu bütünlükten doğan bir varlık ışığıyla başkasına yöneldiği andır. Ve bu hâl, ancak iktidarın, dayatmanın, sahip olmanın gölgesinden arınmış bir zihinde ortaya çıkabilir.

İktidar ve Aşk

İktidar, her şeyi tanımlar, sınırlar, sahiplenir. Aşk ise hiçbir şeyi tanımlamaz; çünkü o, tanımlandığı anda donar, sınırlandırılır ve yok olur. Aşk bir özgürlük halidir. Kendin olmakla mümkündür. Kendisi olamayan, aşkı yaşayamaz; çünkü aşk bir başkasında değil, kişinin kendisinde uyanan bir sezgidir. Bu sezgi, başka bir varlıkla karşılaştığında bir yankıya dönüşür. İki öz varlığın birbirini duymasıdır aşk. Ne sahip olmak ister, ne kontrol etmek. Ne tamamlanmak arzusundadır, ne de bir eksiklikten doğar.

Rol ve Beklentinin Ötesinde

Aşk haline gelmeyen bir ilişki, çoğunlukla rol ve beklentiyle biçimlenmiş bir düzendir. Orada özgürlük değil, uyum adı altında baskı vardır. Sevgi, karşılık bekler; yakınlık, biçimsel kalıplara dayanır. Oysa aşk, biçimsizdir. Ne evliliğe, ne ilişki tanımlarına, ne de geleneksel “birliktelik” biçimlerine sığmaz. Çünkü aşk, iki kişinin birbirine ait olması değil, iki özün birbiriyle birlikte var olmasıdır. Bu fark çok şey değiştirir.

Sahip Olmak Değil, Şahit Olmak

İktidar, ilişkide sahip olmayı arar; aşk ise şahit olmayı. Sahip olmak, karşısındakini nesneleştirir; onu tutmak, yönlendirmek, belirlemek ister. Oysa şahit olmak, karşısındakini olduğu gibi görmek ve olduğu hâliyle kabul etmektir. Aşkın en yüksek hali budur: Başkasını değil, kendini seyreder gibi sevmek. Bu seyir, derin bir farkındalıktır; müdahale değil, tanıklıktır. Bu nedenle aşk, egonun değil; bilincin alanında doğar.

İçimizdeki Özgürlüğe Uyanmak

Gerçek aşk, içimizdeki özgürlükle mümkündür. Kendi doğasına yabancılaşmış, iç sesini duyamayan, kendini sevmeyen bir zihin, aşkı tanıyamaz. Tanısa da taşıyamaz. Çünkü aşk, yüksek bir frekans gibidir: Ancak bütünleşmiş bir öze temas eder. Bu yüzden aşk, bir başkasına “seni seviyorum” demeden önce, kendi varlığına “ben buradayım” diyebilmeyi gerektirir.

Aşkın Doğasında İktidar Yoktur

Aşkın iktidarsız doğası, onu bu dünyada nadir kılar. Onu zorlaştıran şey, hissetmek değil; bırakmaktır. Bırakmak, diğerine değil önce kendine alan açmaktır. Kendi benliğini, arzularını, geçmiş yüklerini, toplumsal kalıplarını gözden geçirip, özgürleşmeye hazır olmaktır. Bu içsel temizlik olmadan, hiçbir duygu aşk hâline dönüşmez.

Aşk, Bir Varlık Şeklidir

İşte bu yüzden aşk, bir kişiye yönelmeden önce bir varoluş tavrıdır. Kendin olmakla başlar. Ve kendini aşk haline getiren insan, yalnızca birine âşık olmaz; yaşama, oluşa, ana, nefese âşık olur. Böyle bir aşk, ne yorar, ne tüketir. Ne kıskanır, ne sınırlar. Çünkü o artık bir duygu değil; bir varlık şeklidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bêjdar Ro Amed Arşivi
SON YAZILAR