ÖZGÜR EŞ YAŞAM - 4 –
BEJDAR RO AMED
Zihinsel Bozulma: Egemenlik, Sınıf ve Cinsiyetin Yarattığı Kopuş
Zihinsel bozulmayı anlamak için önce zihnin ne olduğunu bilmek gerekir. Sessiz bir göl gibi derin, yansıtıcı ve duru olan zihin, doğasında hükmetmez, yarışmaz, tanımlamaz. Olanı olduğu gibi görür. Ama bugün çoğumuzun bildiği zihin böyle değildir. Sürekli konuşur, geçmişi ve geleceği çiğner durur, varlığını gürültüyle sürdürmeye çalışır. Bu hâl bir düşünme biçimi değil, zihinsel bir felçtir. Ve yalnız bireyin değil, toplumun da içten içe bozulduğunun göstergesidir.
Yapıların Gölgesi: Egemenlik, Sınıf, Cinsiyet
Egemenlik, sınıf ve cinsiyet gibi yapılar bu bozulmanın dışa vurmuş hâlleridir. Hiçbiri doğanın parçası değildir. Egemenlik, kendi iç boşluğunu örtmeye çalışan bir zihnin dışa yansıyan arzusudur. Sınıf, eşitsiz bir algı sisteminin kristalleşmiş biçimi; cinsiyetçilik ise yaşamın dişil ve eril dengesine yapılan müdahalenin sonucudur. Tüm bu yapılar, zihnin özünden sapmasının tarihsel izleridir.
Zihnin Yitimi: Koşullandırılmış Sessizlik
Zihin doğasında netliktir, sessizliktir, farkındalıktır. Ama bu doğa, yüzyıllar boyunca koşullandırılmış düşüncelerle, ideolojik kalıplarla ve inanç katmanlarıyla gömülmüştür. Böylece zihin kendi sesini duyamaz hâle gelir. İçte olup biteni hissedemeyen bir zihin dışa yönelir, dışı kontrol etmeye çalışır. Ve bu kontrol arzusu, zamanla iktidar mekanizmalarına dönüşür.
Kurumsal Felç: Toplumun Sessiz Krizi
Bu sapma yalnız bireyleri değil, toplumları da şekillendirir. Bozulmuş zihinlerin şekillendirdiği bir dünyada ilişkiler rekabete, paylaşım mülkiyete, sevgi bağımlılığa dönüşür. İnsan kendini yaşamak yerine başkasının gölgesine sığınır. Egemenlik işte böyle doğar. Birinin diğerini yönetmesi, aslında kendi varlığına güvenmemesinin sonucudur. Bu bozulma zamanla normlara, yasalara, roller ve kurumlara dönüşür. Toplum bu çarpıklığı “düzen” olarak adlandırır. Oysa bu, düzen değil; yalnızca kontrol sistemidir.
Zihnin Dönüşü: Sessizliğe Geri Çağrı
Zihnin doğasına dönüş, bu sapmaları görebilmeyi gerektirir. Sessizlikle, farkındalıkla, tanıklıkla… Dinginleşen bir zihin, artık ihtiyaç duymaz, üstünlük aramaz, hükmetmez. Sınıf yaratmaz, cinsiyet üzerinden ayrım üretmez. Böyle bir zihin, yaşamla yeniden senkronize olur. İnsan yeniden hisseder.
Gerçek Dönüşüm: Varoluşsal Uyanış
Gerçek bir toplumsal dönüşüm, ancak böyle bir zeminle mümkündür. Zihinsel bozulmayı aşmak, düşünsel bir çabadan çok, varoluşsal bir uyanıştır. Bu uyanış, her bir bireyin kendi içine dönmesiyle, iç sessizliğinde yaşamı yeniden duymasıyla başlar. Çünkü yaşam, sessiz olanla konuşur. Ve ancak sessiz olan, duyabilir. Özgür eş yaşam, bu bütünlük sağlandığında ya da buna aday olup ilgi duyulduğunda kurulabilir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.