Yahya ÖGER

Yahya ÖGER

Tahammülsüzlük, Sessiz Çığlık ve Çözümsüzlük

Tahammülsüzlük, Sessiz Çığlık ve Çözümsüzlük

Türkiye artık şiddetin kol gezdiği bir ülke haline geldi. Sokaklar öfkenin sahnesi, evler huzursuzluğun mekânı, sosyal medya linçin arenası, trafik ise adeta savaş alanı. Bu manzara sıradan bir “suç artışı” değil; toplumun köklerine işlemiş çok katmanlı bir çöküşün göstergesidir.

En basit tartışmalar bile ölümle sonuçlanıyor. Bir korna sesi, bir sıradaki itiraz ya da küçücük bir aksilik, insanları hayvani bir öfkeye sürüklüyor. Artık konuşmak, anlamak, empati kurmak diye bir şey kalmadı. Diyalog öldü; şiddet ise yeni dilimiz oldu. Bu, bireylerin değil, tüm toplumun ruh sağlığının iflasıdır.

Bunun en büyük tetikleyicisi ekonomik kıskacın yarattığı baskıdır. İşsizlik, enflasyon ve gelecek kaygısı altında ezilen birey, öfkesini her an patlamaya hazır bir şekilde içinde taşıyor. Cüzdanlar boşalırken, zihinler de tükeniyor. Bu tükenişin faturası ise şiddetle ödeniyor.

Üstelik mesele artık sadece öfke değil; silahlar her köşe başında. Yumrukların ve sözlerin yerini kurşunlar aldı. Denetimsiz bireysel silahlanma, “kendini koruma hakkı” bahanesiyle toplumun damarlarına zehir gibi işledi. Bir anlık cinnet, birden fazla hayatı söndürebiliyor.

Bunun en kanlı örneği geçtiğimiz günlerde İzmir’de yaşandı. İki polisimiz, görev başında bir gencin silahlı saldırısıyla şehit edildi. Bu alçakça saldırı, artık kimsenin güven içinde olmadığını, devletin kolluk kuvvetlerinin dahi hedef hâline geldiğini ortaya koydu. Eğer üniformasıyla topluma güven vermesi gereken polislerimiz bile kurşunların hedefi oluyorsa, sıradan vatandaşın güvenliğinden nasıl söz edebiliriz? İzmir’deki saldırı, bireysel silahlanmanın toplumsal intihara dönüştüğünün en açık, en sert kanıtıdır.

Ve bütün bu tabloyu daha da vahim kılan şey: adalete güvenin kaybolması. İnsanlar, “nasıl olsa ceza almaz” diye düşünüyor. Yasalar caydırıcı değil, aksine şiddeti adeta ödüllendiriyor. Aksayan hukuk sistemi, toplumu hukuk devleti olmaktan çıkarıp vahşi bir ormana çeviriyor.

Bu tabloya son yıllarda gençler arasında hızla yükselen şiddeti eklemek gerekiyor. Çünkü geleceği temsil eden gençlik, artık umudun değil, öfkenin aynası haline geldi.

Gençler Neden Şiddete Sürükleniyor?

Gençler arasında şiddetin artışında birkaç temel faktör var. Öncelikle eğitim sisteminin iflası. Çocukları hayata hazırlayamayan, yalnızca sınavlara odaklı bir sistem; gençleri ne hayal kurabilen bireyler ne de sorun çözebilen yetişkinler haline getirebiliyor. Kendini ifade edemeyen genç, öfkesini yumrukla veya ekran başında nefretle kusuyor.

İkinci neden, işsizlik ve umutsuzluk. Üniversite bitiren gençlerin bile gelecek kaygısı içinde sürüklenmesi, öfkenin fitilini ateşliyor. “Benim geleceğim yok” diyen bir genç, hayatı da kendini de değersiz görüyor. Bu değersizlik duygusu, şiddeti sıradan bir “tepki” haline getiriyor.

Üçüncü neden, aile içi şiddetin mirası. Çocuklukta şiddeti gören veya yaşayan gençler, büyüdüklerinde aynı davranışları tekrar ediyor. Dayakla büyüyen bir nesil, şiddeti sorun çözme yöntemi olarak benimsiyor.

Dördüncü faktör, sosyal medya ve dijital kültür. Ekranların başında sürekli şiddet görüntülerine maruz kalan, bilgisayar oyunlarında öldürmeyi başarı sayan bir gençlikten, barış dili beklemek saflık olur. Algılarımız şiddetle formatlanıyor. Bir paylaşım yüzünden çıkan tartışmaların gerçek hayatta bıçaklanmalara dönüşmesi, dijital dünyanın ne kadar tehlikeli hale geldiğini gösteriyor.

Ve belki de en önemlisi: aidiyet boşluğu. Gençler kendini bir yere ait hissetmiyor. Ne okulda ne ailede ne toplumda. Bu boşluk, şiddeti bir kimlik aracı haline getiriyor. Mahalle kavgaları, taraftar şiddeti, çeteleşme ve uyuşturucu batağı, gençlerin “ben buradayım” deme biçimine dönüşüyor.

Toplumsal İntiharın Dört Zehri

Türkiye’nin şiddet sarmalı, birbirini besleyen dört büyük zehirden oluşuyor:

1. Ekonomik baskı

2. Tahammülsüzlük

3. Ölüm saçan silahlanma

4. Aksayan hukuk sistemi

Bu dört unsur birleştiğinde ortaya çıkan şey, toplumsal intihardır. Buna gençler arasındaki şiddeti de eklediğimizde, aslında geleceğimizi kaybettiğimizi görüyoruz.

Çözüm Var mı?

Bu çöküşü yalnızca güvenlik önlemleriyle durdurmak mümkün değildir. Çözüm; ekonomiyi ayağa kaldırmak, gençlere umut olacak bir gelecek inşa etmek, bireysel silahlanmayı denetlemek, eğitim sistemini yeniden düzenlemek, diyaloğu inşa etmek ve en önemlisi adalete güveni tesis etmektir.

Şiddet, yalnızca polis copuyla veya cezaevi kapılarıyla engellenemez. Şiddeti doğuran sebepler ortadan kaldırılmadıkça, bu bataklık büyümeye devam eder.

Türkiye’nin en büyük sessiz çığlığı, artık gençlerin haykırışı haline geldi. Onlar umut arıyor ama bulamadıkça şiddete sarılıyor. Eğer bu çığlığı duymazsak, gelecek nesillerin elleri değil, silahları konuşacak.

Son Söz

Şiddeti normalleştiren her bakış, her karar, her sessizlik; aslında yeni cinayetlere verilmiş bir onaydır. Toplum olarak bu onayı geri çekmediğimiz sürece, hepimiz bu şiddet bataklığında bir sonraki kurban olmaya mahkûmuz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yahya ÖGER Arşivi
SON YAZILAR