Çin’in Avrasya Politikasının Yansımaları
Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle dağılmış gibi görünen güç blokları, bugün yeniden şekilleniyor. Avrasya, bu büyük satranç tahtasında merkezî bir alan hâline gelirken, sahnedeki aktörler sadece Rusya ve Çin değil, onların küresel rakipleri olan ABD ve Batı dünyası da.
Türk Cumhuriyetleri, jeopolitik bir kavşakta dururken hem Batı’nın hem de Doğu’nun yeni stratejilerle kendilerini etki alanlarına dahil etme çabalarına tanıklık ediyor. Neden mi? Önceki yazımda buna değinmiştim.
SSCB’nin çözülmesinden sonra doğan Avrasya boşluğu, sadece Rusya’nın değil, Çin’in de gözünü diktiği bir jeopolitik alana dönüştü.
Bugün, Türki Cumhuriyetleri olarak bilinen Orta Asya ülkeleri, iki büyük güç arasında giderek sıkılaşan bir nüfuz mücadelesinin merkezinde yer alıyor. Çin’in “Kuşak ve Yol” girişimiyle başlattığı ekonomik nüfuz politikası, sadece altyapı yatırımlarıyla sınırlı kalmayıp kültürel ve siyasal etkisini de artırmayı hedefliyor. Buna karşılık, Rusya ise geleneksel bağlarını kullanarak bölgedeki eski hâkimiyetini yeniden kurma gayretinde.
Peki bu Kuşak ve Yol Projesi nedir? Çok kısa bir değinelim. Çin’in önümüzdeki 24 yılda tamamlamayı planladığı iki ayrı projenin kısa adlarıdır. Çin kuruluşunun 100. yani 2049 yılına yetiştirmeye çalıştığı bu iki girişim, daha sonraları Bir Kuşak, Bir Yol olarak isimlendirilmiştir. Burada "Kuşak" İpek Yolu Ekonomik Kuşağını, "Yol" ise 21. Yüzyıl Deniz İpek Yolu'nu ifade etmektedir.
Çin, Orta Asya’ya devasa yatırımlar yaparak bölgedeki etkisini yavaş ama derin bir şekilde artırıyor. Kazakistan’da tren yolları, Türkmenistan’da enerji hatları, Kırgızistan ve Tacikistan’da borçla finanse edilen mega projeler... Tüm bu yatırımlar, Çin’in ekonomik bağımlılığı bir dış politika aracına dönüştürdüğünü gösteriyor. Çin, “borç diplomasisi” olarak da adlandırılan bu yöntemle, ülkeleri ekonomik anlamda kendisine mahkûm kılarken, siyasi nüfuzunu da artırıyor.
Buna karşılık Rusya, Avrasya Ekonomik Birliği (AEB) ve Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü (KGAÖ) üzerinden bölgeyi siyasi ve askeri anlamda çevreleme çabasında. Kremlin, kültürel bağlar ve tarihsel hafıza üzerinden kurduğu kimlik vurgusuyla bölgedeki Türk Cumhuriyetlerini “Slav kardeşliği” veya “eski Sovyet ailesi” çatısı altında tutmaya çalışıyor. Özellikle Rusya’da okuyan genç elitler ve Moskova’da yaşayan Orta Asyalı işçiler, bu bağı canlı tutuyor. Ancak Putin’in yayılmacı politikaları, Ukrayna sonrası dönemde bölge devletlerinde tedirginliğe neden olmuş durumda.
Orta Asya devletleri ise bu iki dev arasında kendilerine özgü bir denge siyaseti üretmeye çalışıyor. Hem Çin’in ekonomik nimetlerinden faydalanmak hem de Rusya ile tarihsel bağları sürdürmek istiyorlar. Türkiye’nin ise bu denklemde önemli bir etkisi var. Özellikle Türk Devletleri Teşkilatı üzerinden kurulan bağlar kültürel anlamda değerli; fakat ekonomik ve askeri kapasite açısından hâlâ sınırlı kalıyor. Bu konuda Ankara’nın uzun vadeli planlar yaptığı da biliniyor.
Türkiye açısından bu tablo iki yönlü bir okuma sunuyor: Birincisi, Türk dünyasıyla artan etkileşim, kültürel ve jeopolitik derinlik sağlıyor. İkincisi ise bu coğrafyada Çin ve Rusya gibi aktörlerin varlığı, Ankara'nın etkisini sınırlıyor. Türkiye hem yumuşak güç unsurlarını güçlendirmeli hem de bu ülkelerle olan ticaret ve enerji ilişkilerini artırarak denklemin parçası değil, kurucularından biri olmayı hedeflemektedir.
Çünkü Çin ve Rusya’nın bölgedeki varlığı, yalnızca ekonomik ya da tarihsel sebeplere dayanmaz; aynı zamanda küresel düzenin yeniden inşa edilmesi projesinin bir parçasıdır. ABD’nin Çin’e karşı attığı adımlar ve Çin’in bu baskıya karşı Avrasya’da geliştirdiği stratejik derinlik, gelecekte Türkiye’yi çok daha karmaşık bir denklemin içine çekecektir.
Ancak bunun yanında büyük resmi iyi okursak, Çin ve Rusya'nın bölgede rakip olarak görmek yerine ortak hareket edebileceğimiz ülkeler olarak görmemizi sağlayacaktır. Özellikle son dönemlerde Rusya ile kurulan stratejik yakınlık, Avrasya’da alternatif bir düzen arayışının işaretlerini taşıyor. Bu durumda Türki Cumhuriyetlerinin manevra alanı daha da genişleyebilir.
Avrasya hep gündemimizde ve takibimizde kalacak ve bakalım süreç neleri gösterecek.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.