Yahya ÖGER

Yahya ÖGER

HAHAM REJİMİ VE SINAVI:

HAHAM REJİMİ VE SINAVI:

Kâğıttan Kaplan mı, Dirençli Bir Teokrasi mi?

İsrail’in kurumsal mimarisi, giderek daha yüksek sesle “Haham Rejimi” diye niteleniyor. Halakha-temelli yasaların kamusal alana sirayet etmesiyle oluşan bu düzen, “seçilmişlik” iddiasını merkeze koyarken evrensel merhameti değil, hiyerarşik üstünlüğü meşrulaştırıyor. Son haftalarda İran’la tırmanan doğrudan çatışma, rejimin hem askerî dayanıklılığını hem de toplumsal mukavemetini yeniden gündeme taşıdı. Peki İsrail gerçekten bir “kâğıttan kaplan” mı, yoksa sürekli yenilenen dış destekleri sayesinde ayakta kalabilen dirençli bir teokrasi mi?

Dışa bağımlı güvenlik doktrini

13 Haziran’dan bu yana süren “İsrail-İran düellosunda, Tel Aviv’i ayakta tutan kalkanın millî kabiliyetlerden çok bölgesel koalisyona dayandığı görülüyor. İran’ın balistik füze ve dron yağmuruna karşı ABD, İngiltere, Fransa ile Suudi Arabistan ve Ürdün’ün Hava Kuvvetleri aktif görev alıyor; Ürdün hava sahasını anlık aç-kapa hamleleriyle yönlendirirken Körfez radarları menzili paylaşıyor. İsrail istihbarat-hava savunma zincirinin bu çok-uluslu bileşeni, başkentten yükselen “daha fazlasını istiyoruz” sesini bastırmaya yetmiyor; hükümet, kaprisli bir tarzda müttefiklerinden ek Patriot bataryaları ve yakıt ikmali talep ediyor.

“En güvenli devlet” söyleminin çözülen zemini

Sistemin propaganda ayağı “En güvenli yurt burasıdır” vaadini tekrarlarken, vatandaşlar arka arkaya sirenler eşliğinde sığınaklara iniyor. 2024’te 60 bini aşkın İsrailli kalıcı olarak ülkeyi terk etti; 2025 baharında yapılan anketler, halkın %40’ının “fırsat bulsam giderim” dediğini gösterdi. Bu göç dalgası, Gazze’deki “Aksa Tufanı” sonrasına dair iddia edilen 450 binlik kopuş rakamından az olsa da trendi tersine çevirmeye yetmiyor. Beyin göçünün tıp ve teknoloji sektörlerinde yarattığı boşluk, ordunun da personel krizine dönüşüyor; hükümet, mayıs sonunda 450 bin yedek askeri üç ay içinde yeniden silah altına alma kararı aldı. Yani “göç ile seferberlik” ikilemi, rejimin demografik omurgasında derin çatlaklar açıyor.

Sosyolojik fay hatları: “Misafir” yurttaşlar

Bu çatlakların zemini, Siyonist anlatının “dönüş evi” iddiasına rağmen, İsrail toplumunun neredeyse bütünüyle diasporadan devşirilmiş olması. Afrika’dan Kafkasya’ya uzanan renkli göç haritası, ortak kimliğe Halakha’yı yapıştırmak istese de kültürel-ekonomik eşitsizlikleri törpüleyemiyor. Aşkenaz-Sefarad gerilimi, ultra-Ortodoks-laik kutuplaşması ve Filistin kökenlilere yönelik ayrımcılık, “ulusal birlik” retoriğini içten içe aşındırıyor. Devlet, pasaport kısıtlamasıyla göç akışını frenlemeye çalışırken bile, savaş ekonomisi kaynaklı hayat pahalılığı ve sığınağa hapsolma psikolojisi, “arkadaşlar buralar yaşanmaz oldu” diyen orta sınıfı bavul toplamaya itiyor.

Sünni dünyanın “Maide 24 sendromu”

Rejimin stratejik hesaplarında asıl panik, Müslüman coğrafyanın müşterek refleks üretme ihtimalinden doğuyor. Kudüs’ü, Mescid-i Aksa’yı, Gazze’yi farklı silsilelerle savunagelen “ümmet” söylemi, bugün parçalı duruyor. Kimi başkentler Washington’ın nükleer şemsiyesine sığınmış durumda; kimileri İran korkusuyla İsrail’e sessiz destek veriyor. Sünni dünyanın bu pasifliği, Kur’an-ı Kerim’deki “Ey Musa! Onlar orada oldukça biz asla girmeyiz” (Maide 24) repliğiyle özdeşleştirilip ağır bir öz-eleştiriye dönüşüyor. Eleştirinin özü şu: Mazluma yardım etmek kolay, ama zalimin öfkesini göze almak zor; bu cesaretsizlik, Haham Rejimini fiilen koruma kalkanına dönüştürüyor.

Tarihle yarışan bir ideoloji

İdeoloji temelli devletlerin,ömür tablosuna bakıldığında, dinî-etnik üstünlük şiarıyla kurulan rejimlerin yüzyılı zor gördüğü söylenir. Güney Afrika’daki apartheid 46 yıl, faşist İtalya 21 yıl, Sovyet-Stalinist model 74 yıl sürdü. 1948’de temelleri atılan İsrail, bu listeye göre “ekstra süre” kullanıyor. Haham Rejimi, varlığını uzatmak için sürekli savunma-taarruz döngüsüne muhtaç kalıyor; çünkü iç konsolidasyonun maliyeti, dışta gerilimi sürekli yüksek tutmak. İran’la yaşanan son tırmanışta nükleer tesisleri hedef alan 200 uçaklık İsrail harekâtını ve Tahran’ın 100’den fazla balistik füze-dron atağını hatırlayalım. Bu kısır döngü genişledikçe, teokrasinin ömrü umduğu gibi uzamıyor, aksine hızlanan bir yıpranma sarmalına giriyor.

Kâğıttan kaplan mı, çelik zırh mı?

Tüm bu veriler, İsrail’i “kağıttan kaplan” ilan etmek için cazip görünebilir; fakat sahadaki gerçek daha karmaşık. Rejim, ABD merkezli finansal-askerî omurga sayesinde “zırh”ını kalın tutuyor. Füze kalkanındaki yüzde 90’lık önleme oranı, ABD ve Avrupa’nın Ar-Ge ortaklığının ürünü. Batı’nın enerjiden istihbarata uzanan çıkar haritası, Tel Aviv’in “vazgeçilmez ileri karakol” konumunu perçinliyor. Dolayısıyla İsrail, tek başına kaldığında kırılgan; fakat bölgesel-küresel ağ devredeyken dirençli. Mesele, bu ağın ne kadar sürdürülebilir olduğu.

Gidecek yer kalmazsa?

Demografik çözülme devam eder, genç kuşak “fare deliği” metaforuna hapsolmuş hayatı reddederse, rejimin asker-ekonomi temeli sarsılır. Sünni başkentlerdeki siyasi rüzgâr tersine döner ve “Maide 24 sendromu” yerini kolektif tavra bırakırsa, İsrail’in güvenlik doktrini yeni bir “Yom Kippur şoku”na açık hâle gelir. Bu nedenle Haham Rejimi, bir yandan “Arap-NATO” benzeri koalisyonları engellemeye, öte yandan kendi içindeki göç eğilimini bastırmaya çalışıyor.

Son çıkış

Sonuçta İsrail, aynı anda iki cephede sınav veriyor: Dışarıda, füze kalkanının gerisindeki çok-uluslu desteğe ne kadar bağımlı kalacağını; içeride ise kimlik mozaiğini Halakha ekseninde tutarken genç beyinleri ülkede nasıl tutacağını test ediyor. Eğer bu iki cepheyi eşzamanlı kontrol edemezse, tarihî saat işlemeye devam edecek ve ideolojik ömrün sınırları kendini hatırlatacaktır. Eğer kontrol ederse, “kâğıttan kaplan” benzetmesi erkenden hüküm giyecek; ama bunun bedeli, bölgenin yıllarca sürecek yüksek gerilim faturası olacak. Bu yüzden Haham Rejiminin sınavı yalnız İsrail’i değil, Orta Doğu’nun da geleceğini belirleyecek bir turnusol hâline gelmiş durumda.

Sonuç: kahrolsun kahrolmayı hak edenler.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yahya ÖGER Arşivi
SON YAZILAR