ÖZGÜR EŞ YAŞAM -2-
Uygarlık ve Zihinsel Sapma
Bejdar Ro AMED
Uygarlık, çoğu zaman ilerleme, gelişme ve düzenin simgesi olarak sunulur. Oysa bu yüzeysel anlatının ardında, insanlık tarihinin en büyük zihinsel sapmalarından biri gizlidir. Çünkü uygarlık tarihi, yalnızca şehirlerin, yazının, yasaların ya da üretim araçlarının değil; aynı zamanda iktidarın, savaşın, tahakkümün ve eşitsizliğin de tarihidir. Bu tarih, kadim bir zihinsel bütünlüğün parçalanması ve insanın kendisiyle olan doğal bağını yitirmesiyle başlar.
İnsanın Doğal Gelişim Dönemleri
İnsanlık, uygarlık öncesi dönemlerde, doğayla uyumlu, üretken, barışçıl ve kolektif bir yaşam sürüyordu. Kadın ile erkeğin rolleri, doğanın döngüsüne göre şekilleniyor; yaşamın anlamı bireysel kâr değil, toplulukla birlikte var olmanın bilgeliğiyle örülüyordu. O dönemde eş yaşam, hiyerarşik olmayan, dayanışmacı ve doğal bir paylaşım alanıydı. Ancak zamanla ilişkilerin yön değiştirmesi, hükmetme durumları, üretim fazlasının birikmesi, mülkiyetin doğuşu ve sınıfsal ayrışmanın başlamasıyla birlikte bu denge bozuldu.
Zihinsel sapma, tam da bu kırılma anında doğdu. İnsan artık doğanın bir parçası değil, sahibi olduğunu düşünmeye başladı. Bu sahiplenme arzusu, önce toprağa, sonra kadına ve en sonunda zihne yöneldi. Kadın, doğurganlığı ve yaşamla olan bağı nedeniyle ilk kontrol edilmek istenen alan oldu. Böylece eril akıl, hem doğayı hem de kadını tahakküm altına alarak kendi iktidarını kurdu. Bu süreçte kadının yaşam bilgeliği bastırıldı, sezgisel aklı değersizleştirildi ve kadim eş yaşam geleneği yerini ataerkil yapıya bıraktı.
Bu zihinsel sapma yalnızca bireylerin değil, tüm bir toplumun düşünce yapısını değiştirdi. İlişkiler artık eşitlikten değil, güçten beslenmeye başladı. Sevgi yerine mülkiyet, paylaşım yerine sahiplenme, birliktelik yerine kontrol öne çıktı. Erkeğin zihni, güçle özdeşleşti; kadınınki ise edilgenleştirildi. Eş yaşam, özgürlük zemininden çıkarılıp iktidar ilişkileriyle şekillendirildi.
Sevginin İktidarla Özdeşleştirilmesi
Bu tarihsel dönüşümün en çarpıcı sonucu, sevginin bile bir iktidar aygıtına dönüşmesidir. Aşk artık sahip olmakla karıştırılır, evlilik güven değil denetim alanı olur, birlikte yaşamak ise bireyin kendini feda ettiği bir kuruma dönüşür. Zihin, bu yapının içine doğar ve sorgulama yetisi daha gelişmeden şekillendirilir. Kadın ve erkek, kendilerini özgürce kurmak yerine, yüzyıllardır süregelen rollerin içine sıkıştırılır.
Zihinsel Düzenin Uygarlık Hali
Uygarlık, bu haliyle bir zihinsel düzendir. Bireyi doğasından, sezgilerinden ve bütünsel algısından kopararak parçalanmış bir bilinç üretir. Bu parçalanma, kişinin hem kendisiyle hem de diğeriyle kurduğu ilişkiyi bozar. Zihinsel sapma, yalnızca düşünsel bir yön kaybı değil, aynı zamanda etik, estetik ve varoluşsal bir çöküştür. Özgür eş yaşamın önündeki en büyük engel, bu sapmanın normalleştirilmiş hâlidir.
İşte bu nedenle, özgür eş yaşamı yeniden kurmak isteyen bir bireyin ilk işi, bu zihinsel sapmanın izini sürmek olmalıdır. Hangi düşünceler bize ait, hangileri tarihsel bir yük? Hangi duygular, öğretilmiş bir roller oyununa hizmet ediyor? Gerçekten kiminle birlikteyiz: farkındalığı olan insanın kendisiyle mi, yoksa sistemin bize sunduğu kalıplarla mı?
Bu sorular, sadece bireysel bir farkındalık yaratmakla kalmaz, aynı zamanda köklü bir zihinsel devrimin başlangıcı olabilir. Çünkü zihinsel sapmayı fark eden insan, artık onu sürdüremez. Ve bu fark ediş, özgür eş yaşamın ilk adımıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.