Yahya ÖGER

Yahya ÖGER

Türkiye’nin ikinci yüzyılı: Alkış değil, gerçekçi adımlar

Türkiye’nin ikinci yüzyılı: Alkış değil, gerçekçi adımlar

Diyarbakır’da düzenlenen Türkiye Yüzyılı Vizyonu: Türkiye Sohbetleri toplantısı, ülkenin ikinci yüzyılına dair umutları ve kaygıları bir araya getiren bir zemin oldu. Valilikten milletvekillerine, sivil toplum temsilcilerinden akademisyenlere uzanan geniş bir katılımla gerçekleşen bu buluşma, aslında Türkiye’nin gelecek vizyonunun ne kadar kırılgan bir denge üzerine kurulduğunu da gözler önüne serdi. Terörün bitirilmesine odaklanırken “yüzyıl” iddiası, silahların bırakılması veya sadece ekonomik büyüme rakamlarıyla değil; aileyi ayakta tutan politikalar, gençlerin umudu ve toplumsal şiddetin kökünün kurutulmasıyla anlam kazanacak.

Ancak bir gerçek var: Alkışlayanların değil, emek verenlerin inşa edeceği bir yüzyıl bu.

Diyarbakır’dan Yükselen Ses: “Hayal Değil, Hakikat"

Toplantıda konuşulanlar, Türkiye’nin kronikleşmiş sorunlarının çözümüne dair ipuçları barındırıyordu. Örneğin, Cumhurbaşkanı Danışmanı Ayhan Oğan’ın vurguladığı “sosyal dayanışma”, sadece bir slogan değil, dezavantajlı bölgelerdeki kadın kooperatiflerinden engelli istihdamına kadar somut projelerle desteklenmeli. Diyarbakır Valisi Murat Zorluoğlu’nun altını çizdiği “kalkınma”, ancak tarım politikalarıyla Doğu’nun potansiyelini harekete geçirerek anlamlı olabilir.

YEŞİL YILDIZ Derneği gibi sivil inisiyatiflerin katılımı ise kritik bir mesaj taşıyor:Toplumun tüm kesimleri, bu vizyona dahil edilmeden “yüzyıl” hedefine ulaşılamaz. Fakat burada bir paradoks var: Katılımcıların çoğu, mevcut politikaları eleştirmekten ziyade “var olanı” onaylama eğilimindeydi. Oysa gerçek dönüşüm,eleştirel akıl ve yapıcı itirazlarla mümkündür.

Aile Kurumu: Nüfus Artışı Değil, Nitelikli Nesiller

Türkiye’nin doğurganlık oranı 1.7’ye düşmüş durumda. Bu rakam, nüfusun yenilenmesi için gereken 2.1’in altında. Ancak sorun sadece “çocuk sayısı” değil:Aile içi şiddet, boşanma oranları ve gençlerin evlilikten kaçınması, kurumu temelden sarsıyor.

Çözüm Ne Olmalı?

1. Ekonomik Güvence: Genç çiftlere 5 yıllık faizsiz konut kredisi, üçüncü çocukta eğitim desteği gibi teşvikler.

2.Kadınların işgücüne katılımını engelleyen “bakım yükü”nü azaltacak kreş ve yaşlı bakım merkezleri.

3. Kültürel Dönüşüm: Dizilerdeki “maço erkek” ve “fedakâr anne” stereotiplerini kıran senaryolar; medyada “eşit ebeveynlik” vurgusu.

İsveç örneği burada yol gösterici: Ücretli ebeveyn iznini 480 güne çıkararak hem kadın istihdamını artırdılar hem de babaların bakım rolünü normalleştirdiler.

Gençlik: Göç Eden Beyinler ve Kayıp Umutlar

Türkiye’de her yıl 100 binden fazla genç yurtdışına yerleşiyor. Bu, sadece bir “beyin göçü” değil; umut göçü Gençlerin ülkeden kaçışının temelinde:

- Asgari ücretle geçinememe,

- Liyakatsiz istihdam,

- Gelecek kaygısı yatıyor.

Nasıl Tersine Çevrilir?

Start-up Ekosistemi: Teknoparklarda vergi muafiyeti, yazılım ve AR-GE projelerine hibe.

Yurtdışındaki Türk Bilim İnsanlarına Çağrı: “Geri Dönüş Ofisleri” kurarak araştırma fonu ve akademik özerklik sunmak.

Gençlik Meclisleri:Yerel yönetimlerde 18-30 yaş arasına %25 kota.

Ancak unutulmamalı: Gençler, “koltuk fotoğrafı” çekilen projeler değil, somut fırsatlar istiyor.

Şiddet Sarmalı: Silahlanma, Bağımlılık ve Öfke

Son 10 yılda bireysel silahlanma %300 arttı. Madde bağımlılığı ise 15-24 yaş arasında epidemi boyutunda. Bu tablo, ruhsal çöküntünün göstergesi.

Acil Adımlar:

Psikolojik Destek Ağı: Her ilçede 7/24 hizmet veren ruh sağlığı merkezleri.

Silah Ruhsatında Psikometrik Test: Ateşli silah almak isteyenlere zorunlu psikolojik değerlendirme.

Spor ve Sanat: Şiddeti önlemenin en etkili yolu; gençlere ücretsiz spor salonları ve tiyatro kursları.

Kolombiya’nın Medellin kenti, 2000’lerde uyuşturucu çetelerinin kontrolündeydi. Şehrin kaderi, kütüphaneler, parklar ve gençlik orkestralarıyla değişti. Türkiye’nin de kültür-sanatı silahın yerine koyması şart.

Alkışlayanlar Değil, Sorgulayanlar Kazansın

Diyarbakır’daki toplantıda dikkat çeken bir detay vardı: Katılımcıların çoğu, “yapılanları” övmekle yetindi. Oysa gerçek ilerleme, eleştirel sorularla başlar:

- Kreş sayısı artıyor ama kadınlar neden hâlâ işe giremiyor?

- Gençlere tablet dağıtılıyor ama dijital okuryazarlık eğitimi neden yok?

- Silah ruhsatı sıkılaştırılıyor ama sokaklarda neden kontrolsüz satışlar sürüyor?

Alkış kültürü, sadece mevcudu muhafaza eder. Oysa Türkiye’nin ikinci yüzyılı, sorgulayan, hesap soran ve alternatif üreten bir toplumla ayakta kalabilir.

Sonuç: Yüzyılın İnşası İçin Üç Kriter

1.Gerçekçilik: Nüfus artışını teşvik ederken aile kurumunu ve erkeği gören politikalar.

2. Katılımcılık: Sadece Ankara’daki bürokratların değil, Diyarbakır’daki çiftçinin, İzmir’deki öğretmenin söz hakkı olduğu bir yönetişim.

3. Evrensellik:“Yerli ve milli” vurguyu, insan hakları ve bilimsel standartlarla dengeleyen bir vizyon.

Diyarbakır’daki buluşma, bu ilkeler ışığında bir başlangıç olabilir. Ancak unutmayalım: Türkiye’yi asıl ayakta tutan, kağıt üzerinde sayısal ütopik rakamlar değil, sokaklarda yürütülen mücadeledir.Alkışlar sustuğunda, geriye emek ve hakikat kalacak.

Not: Bu yazımda, Diyarbakır’daki toplantıda dile getirilmeyen ancak Türkiye’nin geleceği için elzem olan meselelere odaklanmayı amaçladım. Çünkü gerçek “yüzyıl”, ancak rahatsız eden sorularla inşa edilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yahya ÖGER Arşivi
SON YAZILAR