Bêjdar Ro Amed

Bêjdar Ro Amed

ZİNCİR DEĞİL EŞLİK: YENİ BİR BİRLİKTELİK BİÇİMİ ÜZERİNE

ZİNCİR DEĞİL EŞLİK: YENİ BİR BİRLİKTELİK BİÇİMİ ÜZERİNE

1. Kurumun Gölgesinde: Evlilik Neyi Taşıyamıyor?

Eş birlikteliği, insanın sevgiyle kurduğu en kadim yapılardan biridir. Ancak zamanla bu yapının kendi ağırlığı, sevginin üstüne çökmüştür. Başlangıçta içten, doğal bir yönelme olan bu birliktelik biçimi; yüzyıllar içinde ritüellerle, kurallarla, rollerle, beklentilerle kaplanmış; artık sevgi değil, tutucu evlilik sisteminin kendisi belirleyici olmuştur.

İki insanın birbirine yönelme hali; toplumsal statülere, ekonomik denkliklere, aile onaylarına, zaman çizelgelerine ve hatta geleneksel görev tanımlarına bağlandığında, o bağ kendi doğallığını kaybeder. Sevgiye ait olan şey, kurumun biçimine sıkıştığında taşınamaz hale gelir.

Bu bozulmanın tarihi ise rastlantısal değil, sistematiktir. Özellikle uygarlık sürecinin başlangıcında atılan adımlar bunu gösterir. Babil uygarlığında kadının ev hapsine alınması ve erkeğin evin gardiyanı olarak konumlandırılmasıyla birlikte, aşkın doğal akışı tıkanmış; evlilik, sevginin değil aidiyetin ve güvenliğin simgesine dönüşmüştür. O günden bugüne, sevginin taşıyamadığı bir yapıyı sevgiyle ayakta tutmaya çalışıyoruz. Belki de asıl yorgunluk burada başlıyor.

2. Aynı Yatakta Farklı Rüyalar: Evlilikte Uyanıklık Krizi

İnsan aynı evde yaşadığı biriyle çok uzaklaşabilir. Kalbinin içinde kilometrelerce uzak bir yalnızlık taşıyabilir. Evlilik, fiziksel yakınlığı garantilese de zihinsel ve duygusal uyumu garantilemez. Hatta çoğu zaman, insanlar ilişki ilerledikçe birbirini daha az duyar hale gelir. Birlikte yaşamak, birlikte hissetmekten farklıdır. Aynı yatakta farklı rüyalar gören iki kişi, zamanla birbirine değil, kendi yalnızlıklarına döner. Evlilik, bir süre sonra ritüele dönüşürken, taraflar yalnızca rollerini oynayan oyuncular gibi yaşamaya başlar. Asıl kriz, bu uyanıklıktadır: her şey yolunda görünürken içte bir şeyin çoktan terk etmiş olması.

3. Gölgelerden Doğan Mülkiyet: Kimin Kimde Ne Hakkı Var?

İlişkilerde en tehlikeli geçiş, sevmekten sahip olmaya geçiştir. “Benim” kelimesiyle başlayan cümleler, karşıdakini bir birey değil, bir mal gibi konumlandırır. Mülkiyet düşüncesi, sevgiye sızdığı anda, özgürlük duygusu boğulmaya başlar. Sevginin içinden kıskançlık, denetim, hesap sorma ve kontrol etme gibi gölgeler çıkar. Oysa insan birine ait olmakla değil, biriyle birlikte olmakla çoğalır. Evlilik kurumu ise çoğu zaman bu “aitlik” duygusunu besleyerek sevginin doğasını aşındırır. Oysa gerçek bağlar, kimsenin kimse üzerinde hak iddia etmediği alanlarda filizlenir.

4. Dostluk: Unutulmuş Bir Aşk Biçimi

Dostluk, insan ilişkileri içinde en zarif olanıdır. Zorlamaz, yön vermez, tahakküm kurmaz. Orada sadece bir tanıklık vardır. Herkesin olduğu gibi kabul edildiği, kendini savunmak zorunda kalmadığı, açıklama yapmadan da anlaşılabildiği bir alan… Belki de aşkın zamanla yitirdiği şeyi dostluk taşımaya devam ediyordur: özgürlük ve kabullenme. Kadın ve erkek dostluğu, sahiplik içermediği için daha yaratıcı, daha sezgisel, daha bütünlüklüdür. Belki de aşk, dostlukla yeniden tanımlandığında; kavgadan, baskıdan, kıskançlıktan uzak bir forma bürünebilir.

5. Birlikte Olmanın Yeni Dili: Eşlik Üzerine Bir Farkındalık

Yeni bir ilişki biçimini fark edip incelemeye açmak gerekir belki de: eşlik temelli, baskısız, doğal ve kendiliğinden… Ne toplumsal kalıpların ne ailevi yüklerin ne de zihinsel birikimlerin şekillendirdiği bir ilişki değil; sadece iki insanın, karşılıklı olarak birbirinin yolculuğuna eşlik ettiği bir bağ. Burada evliliğin bildik kalıpları yoktur; sadece birlikte akmak vardır. Ne “karı” ne “koca” ne “hak” ne “ödev”… Sadece birbirine alan açan, birbirine tanıklık eden, birbirini büyüten iki yaşam yolcusu… Böyle bir eşlikte, roller değil varlıklar buluşur.

6. İlişkiyi Değil, Zihni Dönüştürmek

Asıl mesele ilişkiyi dönüştürmek değil, ilişkilere bakan zihni dönüştürmektir. Aynı zihinle kurulmuş yeni ilişkiler, eski hataların tekrarıdır. Zihin hâlâ sahip olmak, hâkim olmak, yön vermek istiyorsa, ilişki hangi biçimde olursa olsun tıkanır. O yüzden eşlik fikri, önce bir zihin devrimini gerektirir. Eski düşünce kalıplarını, kıyasları, beklentileri ve korkuları bırakmadan yeni bir bağ kurulamaz. İlişkinin gerçek devrimi, kendi içindeki dönüşümle başlar.

7. Birliktelik: Ruhsal Dostluk Çağı

Yeni çağ, birlikte olmanın değil; birlikte dönüşmenin çağıdır. Artık insanlar yalnızca aynı evi değil, aynı gelişim alanını paylaşmak istiyor. Ruhsal (yüksek enerji ve neşe) dostluk, fiziksel birliktelikten çok daha güçlü bir bağ olabilir. Bu, iki insanın birbirinin iç sesine alan tanıması, birlikte düşünebilmesi, birlikte susabilmesi demektir. Böyle bir bağ, sahiplik değil tanıklık içerir. Zamanla değil derinlikle büyür. Ruhsal dostluk, insanın yalnızlığına eşlik eden ama onu kendine bağımlı kılmayan bir beraberlik formudur.

8. Kapanış: Evliliğin Ötesinde, Birlikte Yürünen Enerji Yolu

Belki de evlilik artık bir sonuç değil, bir olasılık olmalı. Zorunluluk değil, dikkat ve farkındalık. kalıplaşmış bir yapı değil, yaşayan bir bağ… İlişkilere çizilmiş formlar yerine, akışa izin veren birliktelikler olabilir. Bu tür bağlarda insanlar birbirine zincir değil; kanat olur. Eşlik etmek, bir yolculuğa birlikte çıkmak demektir. Nereye gidileceği belli olmayan ama nasıl gidileceğinin önemli olduğu bir yolculuk… Çünkü bazen sevgi, ne bir imza ne bir yeminle; sadece birlikte yürümekle gerçek olur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bêjdar Ro Amed Arşivi
SON YAZILAR