Yahya ÖGER

Yahya ÖGER

"BİR AYRILIK, BİN YIKIM: KADIN CİNAYETLERİNİN GÖRÜNMEYEN YÜZÜ"

"BİR AYRILIK, BİN YIKIM: KADIN CİNAYETLERİNİN GÖRÜNMEYEN YÜZÜ"

Yahya Öger

Türkiye ’de her yıl yüzlerce kadın, çoğu kez en yakınındaki erkek tarafından öldürülüyor. Veriler ürkütücü ama alışıldık: 2023 yılında en az 315 kadın cinayeti işlendi. Bunların çoğu boşanmak isteyen, ayrılmak isteyen ya da kendi hayatı üzerinde söz sahibi olmak isteyen kadınlardı. Ama bu buzdağının sadece görünen kısmı.

Görünmeyen kısımda ise hukuki süreçlerin uzaması, maddi yüklerin dengesiz dağılımı, toplumsal ön kabuller, kadının beyanının tek delil sayılması, ve evden uzaklaştırma kararlarının erkeklerde yarattığı baskı var. Bu yazıda, yalnızca bir tarafın değil, toplumsal barış adına her iki tarafın da içinde bulunduğu çıkmazları anlamaya çalışacağız.

Uzayan Boşanma Davaları: Hukuki Süreç mi, Psikolojik Yıpratma mı?

Türkiye’de bir boşanma davası ortalama 2 ila 4 yıl sürebiliyor. Eğer taraflar arasında çocuk, mal paylaşımı ya da nafaka ihtilafı varsa bu süre daha da uzayabiliyor. Bu durum, özellikle şiddet gören kadınlar için hayati risk oluştururken, öte yandan karşı tarafın psikolojik olarak daha fazla sıkışmasına da sebep oluyor.

Erkekler açısından bu süreç, sadece eşinden değil; çocuğundan, evinden ve sosyal itibardan kopuş olarak yaşanıyor. Bazı erkekler için bu kayıplar, duygusal çöküşle birleşip ne yazık ki şiddeti doğuran bir “kontrolsüz öfke”ye dönüşebiliyor.

Süresiz Nafaka Tartışması: Adalet mi, Cezalandırma mı?

Boşanma sonrası verilen yoksulluk nafakası, süresiz olarak bağlanabiliyor. Bu özellikle genç yaşta kısa süreli bir evlilik yaşamış, çalışabilir durumda olan kadınlara bile bağlandığında, erkek tarafında “ömür boyu cezalandırılıyorum” algısı yaratabiliyor.

Elbette burada kadınların çoğunlukla boşanma sonrası maddi güvencesizliğe düştüğü de bir gerçek. Ancak adalet duygusunun zedelenmesi, uzun vadede sadece bireysel değil, toplumsal çatışmaları da büyütüyor.

Düğün Takıları ve Mal Paylaşımı: Kültürel Çatışma mı, Hukuki Hakkaniyet mi?

Türk toplumu açısından düğün takıları, özellikle erkek tarafı için “kızın hakkı” değil, “aile onurunun ve emeğin sembolü” olarak görülür. Ancak Yargıtay’ın yerleşik içtihatları, düğün takılarını kadının kişisel malı sayar ve boşanma halinde kadına verilmesini hükme bağlar.

Bu durum, özellikle ekonomik olarak yıpranmış erkeklerde derin bir mağduriyet hissi yaratır. Kadının takıların yanı sıra ev, araba ve nafaka da talep etmesi, “her şeyimi aldı” şeklinde yansıtılan bir kırılmaya yol açabilir. Bu kırılma, sağlıklı bireylerde bile öfke yaratırken, psikolojik sorunu olan bireylerde ne yazık ki şiddete dönüşebilmektedir.

“Kadının Beyanı Esastır” İlkesi: Koruma mı, Potansiyel İstismar mı?

6284 Sayılı Kanun kapsamında kadınların beyanı esas alınarak uygulanan geçici evden uzaklaştırma kararı, kadını koruma altına almak için çok önemli bir araçtır. Ancak uygulamada, sadece bir beyanla erkeğin evinden çıkarılması; ailesinden, çocuğundan, evinden uzaklaştırılması bazı durumlarda suistimale açık hale gelebiliyor.

Evden uzaklaştırılan erkekler için bu karar, bazen gerçek bir tehdidi engelliyor; bazen de herhangi bir delil olmadan verilen "haksızlık" gibi hissedilebiliyor. Şayet kişi psikolojik olarak zayıfsa, yalnızsa ya da bir öfke döngüsündeyse, bu tür kararlar şiddet davranışını tetikleyici bir unsur haline gelebiliyor.

Şiddeti Meşrulaştırmadan, Şiddetin Sebeplerini Konuşmak

Hiçbir gerekçe, bir insanın yaşam hakkını ortadan kaldıramaz. Ne boşanma süreci, ne nafaka, ne de takılar... Ancak bu şiddeti önlemek istiyorsak, sadece yasaları güçlendirmek değil; toplumun zihnini de dönüştürmek zorundayız.

Erkeğin ekonomik yükler altında ezilmesini değil; bunu şiddet sebebi yapmasını sorgulamalıyız. Kadının haklarını istemesini değil; bu taleplerin erkek zihninde nasıl algılandığını konuşmalıyız. Şiddeti haklı göstermek değil; şiddete giden patikaları tespit etmek zorundayız.

Çözüm: Yalnızca Yasada Değil, Zihinde de Adalet

Kadına yönelik şiddetin önlenmesi için:

- Boşanma süreçleri hızlandırılmalı,

- Nafaka süreleri adil şekilde düzenlenmeli (örneğin belirli kriterlere bağlanmalı),

- Mal paylaşımı kültürel farkındalıkla birlikte ele alınmalı,

- Uzaklaştırma kararları objektif kriterlerle değerlendirilmeli,

- Kadın-erkek ilişkilerinde hak değil, insanlık onuru merkeze alınmalıdır.

Çünkü şiddeti doğuran sadece kanundaki boşluklar değil; çoğu zaman zihindeki öfke, yetersizlik ve çaresizlik duygularıdır. Ve bu duyguların dili, yasalardan önce toplumsal vicdanda iyileştirilmelidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Yahya ÖGER Arşivi
SON YAZILAR