Yahya ÖGER

Yahya ÖGER

YOLSUZLUĞUN KANIKSANMASI: Çürümenin Varış Noktası

YOLSUZLUĞUN KANIKSANMASI: Çürümenin Varış Noktası

Bir toplumda yolsuzluk, “olağan” addedilmeye başlandığında, o toplumun ahlaki çöküşünün de kilometre taşları döşenmiş demektir. Türkiye’de son yıllarda yaşananlar, maalesef bu gerçeğin acı bir yansıması. Yolsuzluk artık “yadırganan” değil, “kanıksanan” bir olgudur. Sokaktaki vatandaşın dilinde “Memlekette yolsuzluk yapmayan mı var?” cümlesi, adeta bir kader kabullenişinin ifadesidir. Peki, bir suç olması gereken yolsuzluk nasıl oldu da gündelik hayatın sıradan bir parçası haline geldi?

İnançsızlık ve Gerçeklik Arasında: İBB Örneği

Son dönemde İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) üzerinden dönen tartışmalar, bu kanıksamanın sembolik bir örneği. Yolsuzluk iddiaları ortaya saçıldığında, toplumun bir kesimi bu haberleri “inanılması güç” buluyor, diğer kesim ise “Zaten her yerde aynı şeyler oluyor” diyerek omuz silkiyor. İnananlar ile inanmayanlar arasındaki bu kutuplaşma bile, meselenin derinliğini gösteriyor: Yolsuzluğun sıradanlaşması, toplumsal refleksleri köreltmiş durumdadır. İnsanlar yaşananları “olağan” kabul ederek tepkisizleşiyor veya gerçekliği reddederek psikolojik bir savunma geliştiriyor. Her iki durumda da suçun failleri, cezasızlık zırhına bürünüyor.

Dini Söylemin İstismarı: Ahlaki Çöküşün Perdesi

Bu tabloyu daha da vahim hale getiren ise yolsuzluğun kimi çevrelerce “dini” argümanlarla meşrulaştırılma çabalarıdır. “Hırsızlık değil” fetvası gibi söylemler, toplumun manevi değerlerinin istismar edilerek suça kılıf uydurulmasının tehlikeli bir örneğidir. Din, ahlakın temeli olarak görülürken, bir kesim tarafından “yolsuzluğun ahlaksızlığı”nı örtbas etmek için araçsallaştırılıyor. Bu durum, yalnızca yolsuzluğu normalleştirmekle kalmıyor, toplumun inanç sistemine de zarar veriyor.

Kanıksama, Cezasızlık Kültürünün Sonucu

Yolsuzluğun normalleşmesinin temelinde, cezasızlık kültürü yatıyor. Yıllardır devlet kurumlarında, yerel yönetimlerde veya özel sektörde yaşanan usulsüzlüklerin failleri nadiren yargı önüne çıkıyor. Soruşturmaların siyasi veya bürokratik engellere takılması, kamuoyunun gözünde “yargı bağımsızlığı”na olan güveni zedeliyor. Örneğin, bir belediyede usulsüzlük yapan kişi, görevden alınmak yerine terfi alıyorsa, toplum “Bu sistemde bunlar normal” sonucuna varıyor. Cezasızlık, suçu besleyen en güçlü faktördür.

Toplumsal Duyarsızlık: Çürümenin Ayak Sesleri

Kanıksamanın en tehlikeli sonucu, toplumun adalete olan inancını yitirmesi. Vatandaş, “Yolsuzluk yapmayan yükselmiyor” gibi bir algıyla, ahlaki ilkelerinden taviz vermeye başlıyor. Öğrenci, okulda kopya çekmeyi “akıllılık”; esnaf, vergi kaçırmayı “beceri” sanıyor. Bu bireysel çürüme, zamanla kolektif bir kabullenmeye dönüşüyor. Dahası, yolsuzluğa karşı sesini yükseltenler “naif” veya “boş işlerle uğraşanlar” olarak yaftalanıyor. “Boşa boğaz patlatıyorlar” söylemi, çaresizliğin değil, duyarsızlığın ifadesi.

Peki Nasıl Kırılır Bu Kısır Döngü?

Umutsuzluğa kapılmak kolay, ancak çözümsüzlük kabul edilemez.

İlk adım, Şeffaflık ve hesap verebilirlik. Yolsuzluk iddiaları, tarafsız yargı mekanizmalarınca derhal soruşturulmalı. İBB özelinde olduğu gibi, tüm kurumlarda denetim mekanizmaları etkinleştirilmelidir. Medyanın ve sivil toplumun sansürlenmeden soruşturma yapabilmesi, kamuoyunun bilgilendirilmesi kritik önem arz etmektedir.

İkinci adım, toplumsal hafıza ve adalet talebi.

Yolsuzluğun normalleşmesi, unutkanlıkla beslenir. Geçmişte yargılanmayan her skandal, gelecekteki suçlar için cesaret verir. Toplum olarak “Bir gün gelir, hesap sorulur” inancını diri tutmak gerekiyor. Bunun için, hukukun üstünlüğünü savunan kurumların ve bireylerin desteği şart.

Son olarak, ahlaki eğitim ve rol modeller.

Yolsuzluğun “kurnazlık” değil, “suç” olduğunu çocuklara anlatacak bir eğitim sistemi; dürüstlüğün erdem olduğunu hatırlatacak siyasi ve toplumsal liderler gerekiyor.

Son Söz: Normalleşme, Çöküşün Başlangıcıdır.

Tarih, yolsuzluğun devletleri nasıl çökerttiğinin örnekleriyle doludur. Osmanlı’nın son dönemlerindeki rüşvet çarkları, Roma’nın ahlaki çözülüşü… Bugün Türkiye’de yaşananlar, bu tarihi gerçeklerin ışığında okunmalı. Yolsuzluğun normalleşmesi, bir toplumun kendi sonunu hazırlamasıdır. Ancak unutmamak gerekir: Tüm karanlık dönemler, bir avuç insanın “Bu artık normal değil!” diye haykırmasıyla son bulmuştur.

Umut, hesap sorabilme iradesindedir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yahya ÖGER Arşivi
SON YAZILAR